HUYSUZ İHTİYAR


Yıllar evvel Bilge' ye hamileyken Antalya' da çalıştığım seradayım, resmen kendimi kaybettim haklılığımı kanıtlamak için deli gibi bağrıyorum. Kabul eder mi hiç o da bağrıyor, ikimizin sesi işçilerin sessiz bakışılarında koca serada yankılanıp geri dönüyor kulaklarıma. Kapıda çok sevdiğim bir müşteriyi görüyorum şaşkın bize bakıyor, yanına gidiyorum, "hayır mı neler oluyor " diyor, ben gülümsemeye çalışıyorum "birşey yok hamile bir kadınla, yaşlı bir adamın kavgası sadece " diyorum. "işiniz zor, çok huysuz bu adam " diyor ben de kafamla onaylıyorum.
Hayatımda çalıştığım en zor insanlardan biriydi. Patronumun babasıydı, kendini her daim Kaf Dağı' nın en zirvesinde görürdü, iki sene çalıştık birlikte. Kalp ameliyatı olasına rağmen elinden sigarasını, akşam bir kadeh viskisini düşürmezdi. Ona iki şişe shevas regal getirtince, önce pahalı bulmuş sonra pek bir sevmişti. Çok keskin kuralları vardı mevsimi olmayan hiç birşeyi yediremezdiniz, hergün içtiği nescafesinin suyu cezvede ısıtılır tam kaynama noktasında ateşten alınıp onun yanında fincana doldurulurdu. Bir karavanı vardı yaz gelmeye başladımı eşini de alıp o yayla senin, bu göl benim gezerdi. Karavanın buzluğunda mutlaka gridası olurdu. Sabahın kör gözünde kalkar, limana gider balık alırdı. Bir de bunu nasıl pişireceğini anlatırdı, siz karşısında ağzınızdan akan sulara hakim olmaya çalışırdınız. Bana tenekede tavuk sözü vardı. çok çalışanı severdi, ama sonuna kadar onu germesini de bilirdi. Kendimi hep "buna alışmalıyım, çocuklar ve yaşlılar birbirine benzer derler, yakında anne olacağım" derken bulurdum . Hormonsuz, ilaçsız sebze yapmaya takmıştı, atladığı gibi karavana dağ köylerinden tohum toplamaya giderdi. İlk pepino yetiştirme girişiminde özene bözene devasa pepinolar yetiştirmiş, hiç birimize tadını beğendiremediği için sinir olmuştu. (hala o kadar büyük pepino görmedi bu gözlerim)
Benden kırmızı kalonche istemişti son görüşmemizde, bense içimden gülmüştüm" Ankara' dan Antalya' ya kalonçhe ha ha" diye...
Dün sabah işyerinde kapl krizi geçirip öldüğünü öğrendim. O kadar üzüldüm ki ve şaşırdım kendime ben o huysuz ihtiyara iki sene katlanmıştım oysa. Oysa ben onun öleceğini hiç düşünmemiştim, ben onu hiç sevmemiştim...
P.S: fotoğraf kel alaka oldu ama bu sabah böyle sevimliydi paylaşmak istedim

Yorumlar

  1. filmlerde olur ya zor insandır ama içten içe sevilir.. bana onu anımsattı okurken.. kendine has biri olduğu besbelliymiş.. allah rahmet eylesin..

    YanıtlaSil
  2. Huysuz ihtiyara tanrıdan rahmet diliyor, fotoğraftaki şirin yaratığı da şap şup öpüyorum...

    YanıtlaSil
  3. Başınız sağolsun. Huysuz ya da daha doğrusu zor bir insanmış ama yine de insanlarda iz bırakabilmiş. Nur içinde uyusun. Bu arada benim kızım yine tatlılığının zirvesinde

    YanıtlaSil
  4. Sevgili deli anne, Leylak Ablam ve Umurcuğum, çok sağolun.Nur içinde uyur ve mekanı cennet olur umarım.

    YanıtlaSil
  5. Galiba insanlar öldükten sonra O'na karşı olan gerçek hisler ortaya çıkıyor, yaşam debdebesi karşısındaki insana karşı daha değişik hisler besletiyor....

    YanıtlaSil
  6. Sevgili Banuca; sanırım haklısınız, hayat garip bir oyun sanki bazen roller değişiyor, bazen oyncular

    YanıtlaSil

Yorum Gönder