Sevgili Çarşamba


Geçen cumartesi Bilge' yle piyano dersine gitmek için bindiğimiz taksiden yollar kapalı olduğu için kursa varamadan inmek zorunda kaldık. Kocaman bir parkın ortasından geçtik. Bir an durdum, Bilge döndü bana baktı ne oldu diye. O kadar çok kuş cıvıl cıvıl ve sanki coşkuyla ötüyordu ki şehrin göbeğinde duymayı beklediğim en son sesti. Bir süre dinledik, kocaman ağaçlara, ağaçlara vuran gün ışığına baktık. Sonra tabana kuvvet koşturduk kursa. Bilge anne yollar kapalı diye kızdık ama kapalı olmasa kuşları dinleyemezdik dedi:)) Şehre ne kadar beton yığını diye burun büksek de gizli saklı güzellikleri olabileceği umudunu yitirmemek ve belki aramak gerek.

Dün eve dönmeden evin eksiklerini alayım birazda yürüyeyim diye çıktım ofisten. Önce mahallenin eczanesine uğradım. Yıllardır aynı eczaneden alırız ilaçları. Bir hanım çalışıyordu ikidir uğruyorum göremiyorum, sorayım dedim, sonra kalabalıktı vazgeçtim. Yine yıllardır eczanenin duvarındaki diplomada resmi olan oldukça yaşlı ve asık suratlı hanım nasıl yardımcı olabilirim diye sordu. Göz damlası istedim, baktım gözlerime bakıyor benim için değil, köpeğime gerekli veteriner kullanabileceğimi söyledi deyince asık suratı bir anda değişti, sanki gençleşti. Bir süre konuştuk hayvanlarla ilgili, damlayı alıp çıktım. Her şeyi satan bir dükkana girdim. Bilge' ye lazım olan sunum dosyasıyla, sıvı çamaşır deterjanını ve son anda hatırladığım ceviz kıracağını aynı yerde bulmanın tarifsiz sevinciyle kasaya geldim. Ödememi yaparken iş yeri sahibiyle oflaya puflaya işlerin hiç iyi gitmediği üzerine konuştuk. Hayırlı işler dileyip, manava uğradım. Manavın sahibiyle çalışanlarını çekiştirdik, komik bir dille köşede fısır fısır konuşan çalışanlara çaktırmadan. Kasada aldıklarıma bir göbek marul ve bir demet roka ekleyip yirmi lira tuttu dedi. Bu arada birbirimize işler nasıl diye sorup onunla da  öfleyip pöfledik. Ona da hayırlı işler dileyip ofise döndüm. Eve biraz erken döndük. Koca yemeği ben hazırlayayım dedi. Ben de aldığı taştan hallice kabuklu cevizlerle kavgaya tutuştum. Maksat bir an evvel ortadan kaldırmak. Vallahi abartmıyorum birinin kafasına gelse hastanelik eder. Ah be adam normalde eve gelirken ekmekten başka bir şey almak aklına gelmez, bin yılın başı almış gelmiş koca bir poşet cevizi. Ne diyeyim, serdim sofra bezini, açtım yeni kıracağı, kırabildiklerimi kırdım, kıramadıklarımı koydum bir kenara... Hepsini de bitiremedim, bir ara heyheylerim üzerimdeyken kırmaya karar verip kaldırdım.

Bilge' nin ödevleri, evi sil süpür ve çamaşır dağından  kurtulunca kitabımın başına geçtim. Poe' nun Gözlük öyküsünü okudum, gülümseyerek.. Burhan Sönmez' in Masumlar ını aldım elime uyuyana kadar okudum, bitmesine on sayfa kadar kaldı.

Sabah Bilge' yi okula gönderdim. Dolapta filizlensin diye koyduğum mercimekleri hatırlayıp upuzun filizlerini görünce pek sevindim. Yaprak çıkarttım suya koydum akşama tuzunu bırakır sararım dedim.

Bir anda  aklıma biz küçükken ve babam yurt dışındayken onun bize ve bizim ona gönderdiğimiz ses kasetleri geldi. Kaset boyunca ne anlatıyorduk ya da o ne anlatıyordu hatırlamıyorum ama çok mutlu oluyorduk hem dinlerken hem de konuşurken. Kafa sesimizle duyduğumuz kendi sesimizi kasetten direk duymak hem şaşırtıyor hem bu ne ya, benim sesim böyle mi dedirtiyordu. Saat ilerleyince kız kardeşimi aradım. Hatırlıyor musun kasetleri dedim, biri ben de dedi. Yıllar sonra babamın sesini yeniden duyabilme ihtimali yüreğimi kıpır kıpır ettirdi.

Ofise geldim, Efes' le cepelleşerek göz damlasını damlattım, oturdum yazmaya başladım, hiç bitmeyecekmiş gibi geldi bu yazı bana, başka bir konuya geçmeden buraya kadar okuyanların yine gözlerinden öperim, iyi bakın kendinize...

Yorumlar

Yorum Gönder