Pazartesi


 Ne çok zaman geçmiş buraya yazmayalı. O kadar yoğundum ki, buraya ayıracak hiç vakit kalmadı. Geç olsun güç olmasın diyerek döküleyim:)) 

Ankara çok yağmurlu, hazirandan çok nisan görünümünde. Bir gün şort giyerken, günlerce hırkayla gezebiliyorsunuz. O kadar çok yağmur yağdı ki, parka gelince ilk işimiz ağaç kenarlarındaki mantarları kopartmak oluyor. Malum bizimkiler tok evin aç kedileri. Pisi pisi otu derken bir de mantar zehirlenmesi yaşamayalım:)) Tek tesellim, umarım barajlar doluyordur oluyor. Bu sabaha karşı da Efes'in sesiyle uyandım. Burun buruna gelince ne oldu sıkıştın mı dememle gök gürlemesini duymam bir oldu. Ödü kopuyor. Balkona çıktık, acayip bir hava, şimşekler çakıyor, derken şiddetli bir yağmur başladı. Oyalansın diye ödül kemiği verdim, oralı olmadı. Yanıma yattı, bir süre sonra sakinleşti. 

Sabah gezmesi için yağmurun dinmesini beklediler. Tam dindi derken, bizimkiler çıkınca tekrar başladı:)) Sırılsıklam döndüler, bahtsız bedeviler....

Dün Atiye' nin son sezonunu izledim, sonra kendime kızdım niye bu eziyeti kendime yaptım diye. Çok kötüydü, resmen içim şişti. 

Dip köşe evi talan ediyorum, eski dergileri ıvır zıvırları elden geçiriyorum. Kolaj malzemesi çıkıyor bir sürü. Neye baksam bir şey görüyorum sanki:))

Anime izlemeye devam ettim, kısa kısa bana iyi geliyor. Distopyanın kralını mangacılar yazıyor, bundan emin oldum. Bu arada pek çok güzel distopya varken en iyi ütopya nedir diye düşündük. Kuzenim hiç tereddütsüz Jetgiller dedi. Haklı olabilir, kim istemez arabasının evrak çantasına dönüşmesini, ev robotlarını, galaksiler arası yolculuğu...

İlk doz aşılarımızı  olduk. İkimizde de yan etki olmadı. 

Bir buçuk yıl aradan sonra Bilge' yle stüdyoda yoga dersine katıldık. Nasıl özlemişiz. Derslerde sabit üç kişilik grubuz, her şeyimizi evden götürüyoruz. 

Neler okuduğuma gelince Sheıla Heti' nin Annelik kitabını okudum, hiç sevmedim. Başta ilgi çekiciydi ama sonra off dedirtti. 
Fabien Toulmé' nin Hakimin Yolculuğu serisinin 3. ve son kitabını okudum. Sonunda Hakim ve oğlu eşinin yanına Fransa' ya bin bir güçlükle vardılar. Mülteci kelimesi içime oturmuşken Burhan Sönmez' in Taş ve Gölge' sinde şu satırlara rastladım " Gavsono, mülteci demek. Kendi toprağından kopan, başka toprağa savrulan kişiye denir. Rüzgarın önündeki yaprak gibi..."

Taş ve Gölge' ye gelince; sanırım çok beklentiyle okumaya başladım, beklediğimi bulamadım. Kurgu çok havada kalmış gibi geldi. Parça parça, satır satır ayrı bir tad verirken, kitabın bütününde aynı tadı alamadım. 
Bu haftayı Alberto Manguel' in Kütüphanemi Toplarken kitabıyla, Colette Estin, Héléne Laporte' nin Yunan Ve Roma Mitolojisi kitaplarına ayırdım. 



Yorumlar

  1. Hoşgeldin canım benim 🤗Maşallah bol bol yağmur yağdı artık havalar ısınır inşallah 🤗 sevgiler 🤗

    YanıtlaSil
  2. Ankara barajlarını ben de takip ediyorum. :))
    Yağmur kar kadar işe yaramıyor ama, umarım yerinde toplanmıştır yağmur suları, en azından toprak bir ferahlamıştır. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevin Abla sen yazınca ben de baktım barajlara:)) ama biz kesin çimleneceğiz:))

      Sil

Yorum Gönder