tag:blogger.com,1999:blog-62753957121438184592024-03-18T03:03:22.551+00:00bilge ve annesibilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.comBlogger1770125tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-52541770190378869912024-03-16T08:30:00.000+00:002024-03-16T08:30:01.187+00:0016 Mart<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrcAJA1CsMbqmDVcGhYRLV1rVu_9y6KcjLFV2VMnNFL5dpvdteyG9yYLjo-lrmx6znqNrhhV_nxr1PeYGHh4LD3vIiXZEjerBRlzrVd1DjjuOGuySyEXNNsDyS9JtCQDtgaMNZ26NKC21hNng_qwcP82pJ2ZLiYkEkGpdifX9ARDCzQnX4tU9VSRAzViA/s1920/IMG_20240221_180311_440.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1920" data-original-width="1080" height="575" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhrcAJA1CsMbqmDVcGhYRLV1rVu_9y6KcjLFV2VMnNFL5dpvdteyG9yYLjo-lrmx6znqNrhhV_nxr1PeYGHh4LD3vIiXZEjerBRlzrVd1DjjuOGuySyEXNNsDyS9JtCQDtgaMNZ26NKC21hNng_qwcP82pJ2ZLiYkEkGpdifX9ARDCzQnX4tU9VSRAzViA/w360-h575/IMG_20240221_180311_440.jpg" width="360" /></a></div><br /> Dün akşam üzeri yürüyüşünde önce pırıldayan güneş inanılmaz bir hızla, kapalı havaya, oradan yağmura ve doluya evrildi. Önce telaşla koşturmaya başladım baktım Efes hiç oralı değil. En sevmediğim şey, çocukların, yaşlıların ve köpeklerin çekiştirilmesinden hiç hoşlanmadığım aklıma geldi. O arada kulaklığımda <a href="https://www.youtube.com/watch?v=h7hTv-btGdU" target="_blank">şu</a> şarkı çalmaya başladı. Başımı kaldırdım yukarı yüzüme pıt pıt yağmurlar düştü, ah çok iyi hissettim. Eve gelince Efesi küvete attım, bir güzel çitileye çiteleye yıkadım. Ardından uzun uzun kuruttum. O kadar yorulmuşum ki ikimiz de ters düştük. O sıra Bilge geldi iyi ki doğmuşum havasına iyice girmiş vaziyette:) Koca' da o ara elinde kocaman pastayla geldi. Mumlar üflendi, şarkılar söylendi, hav havlandı. Güzel bir akşam oldu.<div><br /></div><div><b>Kayıp Kentin Radyosu </b>bitti. Güzel bir kitaptı. Başka bir dünya gibi görünse de bildik bir dünyada nasıl çıktığı bilinmeyen bir savaş, hileler, işkenceler, kayıplar. Kayıplarını arayan insanlar ve bu arayışa eşlik eden bir radyo. Radyoda programı sunan Norma' nın da eşi kaybolanlar arasında. Arayış farklı yerlere götürürken, sadakatin, yasın anlamı da değişiyor. </div><div><br /></div><div>Bu ara yüksek sesle okuduklarımı ve dinlediklerimi söyleyince delice bir şeylerin sınırlarında gezdiğimi fark ettim. Proust' un Kayıp Zamanın İzinde Serisi'nin 2. kitabı <b>Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde </b>' ye yavaştan başladım. Kızkardeşle <b>Mesnevi</b> okumalarımız düşündüğümüz hızda olmuyor. Tasavvuf bilgisi de gerekiyor gibi, o yüzden haftada bir gün konuşmaya karar verdik. Belli bir sayfa belirleyip okuyoruz, ikimizde bir miktar araştırıp didikliyor sonra konuşuyoruz. Aynı şekilde haftada bir günde kuzenimle Nıetzsche' nin <b>Güç İstenci</b>' ni okuyoruz. Nihilizmin kuyularına dalıp dalıp çıkıyoruz:) Derken ölmeden önce yapılacaklar listemde yıllardır duran Turgut Uyar' ın <b>Tutunamayanlar </b>okumasını modifiye ederek dinlemeye çevirdim. Şerif Erol Storytel' e okumuş, pek de güzel olmuş. Dinlerken uzun uzun kaybolup sonra yolu tekrar bulmak, ayyy çok sıkıldım derken, dur bakayım ne olacak demeler, sonra biraz geri alıp alıp nasıl yani diyerek dinliyorum:)) Araya Yakup Kadri' nin <b>Sadom ve Gomore</b>' sini ve Mehmet Eroğlu' nun <b>Sakin Adamın On Günü </b> girdi. Eğitim okumalarım azaldığı için biraz böyle açıldım galiba. Zaten gün içinde biri birinin önüne geçse de bir şekilde akıp gidiyor. </div><div><br /></div><div>Kalkıp hazırlanayım Bilge' yle Tunalı' da buluşacağız. O sınavdan gelecek, yemek yiyip, on beş matinesinde <b>Oyuncu-Ben Feuerbach</b> oyununu izleyeceğiz.</div><div><br /></div><div>Keyifli bir hafta dilerim...</div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-65535650747130011772024-03-15T10:36:00.001+00:002024-03-15T10:36:23.927+00:0015 Mart<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOCxtuLQjQWi2M3RNT-l_wlqdHbaRVd8mU0RUO5Zob6yREvEktwYICqf8TFnOOwwBCCQAlIu4QiGxvxVO7k5Hs7kBunMrHHtoFNiODPOJk7EP5koYsUEzFkc1OTkoM0IKLa5BIOpcBF71WQ7gFy81IBEUUXTxaQDkI1GjI9aR8YxQ_88FUJnTbn6kV_QQ/s4096/IMG_20240128_145000.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjOCxtuLQjQWi2M3RNT-l_wlqdHbaRVd8mU0RUO5Zob6yREvEktwYICqf8TFnOOwwBCCQAlIu4QiGxvxVO7k5Hs7kBunMrHHtoFNiODPOJk7EP5koYsUEzFkc1OTkoM0IKLa5BIOpcBF71WQ7gFy81IBEUUXTxaQDkI1GjI9aR8YxQ_88FUJnTbn6kV_QQ/w480-h640/IMG_20240128_145000.jpg" width="480" /></a></div><br />Kamera görünce kocaman gülümseyen çocuğum ergenlikle birlikte kameralara küstü. Telefonumun galerisinde son zamana ait tek bir kare buldum, habersiz çekmişim:) Görse kesin carlardı.<p></p><div><br /></div><div>İnanabiliyor musunuz bugün on sekiz oldu bu velet. Sabah kahvaltı masasına otururken "babuş görüyor musun kızın büyüdü" dedi, yazık adamcağız mum gibi eridi bir anda. Dürttüm, yapmasana pis dedim:)</div><div>Bugün arkadaşlarıyla kutlama yapacakmış, okuldan mesaj geldi, ek dersi var diye. Nasıl bir yaratıcılık sergileyecek diye beklerken, rehber öğretmeni aradı. Doktor randevusu varmış, yollayım mı dedi. Hımm öyleymiş yollayın dedim:))</div><div><br /></div><div>Onunla büyümek, hayattan keyif almayı öğrenmek, ağız dolusu gülmek, uçsuz bucaksız küfürler etmek, dudak bükmek, burun kıvırmak, tembelliğe övgüler yazmak öyle güzel ki, umarım daha daha çoklarını paylaşırız. O vakit, iyi ki doğur muşum diyeyim:)))</div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com8tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-16770843328001232602024-03-11T12:16:00.004+00:002024-03-11T12:16:44.945+00:0011 Mart<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7w-R-mJbiCkb5hyI2CLgKF_PKkAJsdpPrky_BdISMl3YZW6z5zAB-36xj9LWwuFrWNmO9nM3RjCtnuh5cW_KXRXBDe1DfH9C3sDRSGul0uaE36Wac0MPi2LHg1rDDERByOYYAgZuF0fk4QM0ThJ_ujpCT02i7tIqdFzNIQVOP3add1YF_rCBoggL6TZE/s1920/IMG_20240309_193800_430.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1920" data-original-width="1080" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj7w-R-mJbiCkb5hyI2CLgKF_PKkAJsdpPrky_BdISMl3YZW6z5zAB-36xj9LWwuFrWNmO9nM3RjCtnuh5cW_KXRXBDe1DfH9C3sDRSGul0uaE36Wac0MPi2LHg1rDDERByOYYAgZuF0fk4QM0ThJ_ujpCT02i7tIqdFzNIQVOP3add1YF_rCBoggL6TZE/w360-h640/IMG_20240309_193800_430.jpg" width="360" /></a></div><br /> Cumartesi günü akşam üzeri kar yağarken girdik Opera Sahnesi' ne. Uzun zamandır gitmiyorduk. Yine gözlerim tavan işlemelerinde , temsil başlayana kadar hayran hayran baktım. Pandemiden sonra ilk kez Mdt gösterisi izledik. Eskiden hep bir aşinalığımız olurdu dansçılara. Adım adım devleşmelerini izlerdik. Küçük roller, derken büyük roller. Güzel bir şahitlik. Neyse temsil şahaneydi, dansçılar, bedeninin sınırsızlığı, müzikle ahengi, yeni yüzler. Yalnız insanlar hep aynı, ellerinde telefon, etrafı rahatsız edip etmedikleri umurlarında değil. Gösteriyi adeta telefon ekranlarının ardından izleyip bundan rahatsız olmuyorlar. Nasıl bir aptallık bu, aklım almıyor. <div>Çıktığımız da hava iyice soğumuştu, Bilge' yle eve varana kadar dansçılardan, koreografiden konuştuk. Pazar günü Bilge "bugün bir yere çıkmayalım, oturalım evimizde " buyurdu. Koca' da kafayı kombiye takmıştı, bir yerlerini onarma işine daldı. Biz de Efes' le rutin yürüyüşümüzü uzata uzata dolaştık. Kahvaltı faslı uzun sürdü. Sonrasında kitaba daldım. Öğleden sonra Koca kalkın çok acıktım diye bizi paldır küldür arabaya bindirdi. Sanayide güzel bir Rumeli lokantasına gittik. Mekanın ortasındaki kocaman odun sobasına en yakın masayı seçip, al yanaklarımızla şahane bir yemek yedik. Eve dönerken arabada bağıra bağıra şarkı söyledik. Eve gelince Bilge yine bizi tanımıyormuş havasına büründü:) Kapını ağzında beni bekleyen Efes'i alıp akşam yürüyüşüne çıktım. Dönüşte Efes' i eve atıp, market alışverişini de yaptıktan sonra, pazartesi olsa da dinlensem demeye başladım:))<p></p><div>Allah'tan sakin bir pazartesi, işlerimi toparladım sayılır. Haftalık plan yaptım, çok detaya girmeden. Gerisine bakacağız artık...</div><div><br /></div><div>Keyifli bir hafta olsun.</div><div><br /></div></div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-35118590733046136282024-03-08T10:16:00.002+00:002024-03-08T10:16:29.383+00:0008 Mart<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiE7PkIsStjd6uvM6A1dKpD71FGuv3KvEWTP2K-tXDzSmaiL15CF-B0OLY83jIAGNgvHCZT5OvT1gQRBfWgfHWtwc6ExwN0WRCOSI_2mqP2b84yAUdttwYVXfpnS2ng-usSuyBvOwk4Taa1GdpEM9OUacVHoAUq6btyK0mcoY5Ke3cQ_DhlkOfhgpO8h20/s1519/Screenshot_20240308_125928.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1519" data-original-width="1080" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiE7PkIsStjd6uvM6A1dKpD71FGuv3KvEWTP2K-tXDzSmaiL15CF-B0OLY83jIAGNgvHCZT5OvT1gQRBfWgfHWtwc6ExwN0WRCOSI_2mqP2b84yAUdttwYVXfpnS2ng-usSuyBvOwk4Taa1GdpEM9OUacVHoAUq6btyK0mcoY5Ke3cQ_DhlkOfhgpO8h20/w456-h640/Screenshot_20240308_125928.jpg" width="456" /></a></div><br /> <b>Kayıp Zamanın İzinde </b>maceramızın ilk kitabını sabah bitirdim. <b>Swann'ların Tarafı</b> öncelikle Proust' un dilini çözmek, ardından neredeyse hiç diyalogsuz akışa alışmak açısından epey zorladı. Bir ara Swann' dan da Odette' den de fenalık geldi kitap bitince diğer kitapları düşünmeden de edemedim:)<p></p><div><br /></div><div>Gece Efes' in ağrısı vardı, ilaç pek rahatlatmadı. Sabah arada verdiğim ağrı kesiciyi verdim. Yürüyüşümüzü yaptık, şimdi içeride uyukluyor. Ben de kafam dağılsın diye ilk kez bir Qigong dersine katıldım. Sakinliği hoşuma gitti. Ders verdiğim grupta öğrencilerden biri boyun düzleşmesi sebebiyle fizik tedaviye başladı iki hafta yoga ve spor yok. Bir diğeri dizini incitmiş, en heveslileri de kötü şeyler yaşamış hiç halim yok dedi:) Akşamım bana kaldı, kitapta aslında bu kalan zamanda bitti. </div><div><br /></div><div>Hafta sonu için MDT (Modern Dans Topluluğu) nun gösterisine bilet aldım. Pazar günü de gözümüz yerse belki Art Ankara' yı ziyaret ederiz. Evi toparlayayım bugün, okuduğum bir manga var o biter sanırım. Yemeğim var, mutfakla hiç uğraşmayacağım. Sabahtan bir gayret nevresimleri de değiştirdim. Canım kendime bir kahve yapayım, iyi bakın kendinize...</div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-72008911321232674342024-03-05T09:02:00.003+00:002024-03-05T09:02:26.392+00:0005 Mart<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrbu1MGH0gDLHNCUaUDhTmNXlMxpqjcZK_q3lfil9bXIlhsj24NSCBrDG3rLov8RlA3oOdXBvoY1RowkmIzPBbdmY5NCR4OXg4zVNx2aRDVjw2aCjRUtBbaetzDsj_CUjc_HJjG34vC82keamNEhj0wk8tt89Lqep4-B84UNJly3v2m8UezQuchBPOj30/s4096/IMG_20240305_092728.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrbu1MGH0gDLHNCUaUDhTmNXlMxpqjcZK_q3lfil9bXIlhsj24NSCBrDG3rLov8RlA3oOdXBvoY1RowkmIzPBbdmY5NCR4OXg4zVNx2aRDVjw2aCjRUtBbaetzDsj_CUjc_HJjG34vC82keamNEhj0wk8tt89Lqep4-B84UNJly3v2m8UezQuchBPOj30/w480-h640/IMG_20240305_092728.jpg" width="480" /></a></div><br /> Bu sabah sonunda kaburga ağrısından kurtulmuş olarak uyandım. Efes gece bir ara yanıma yatmıştı, sabaha kadar kalkmamış. O kadar garip yatmışız ki, ben ceninden de cenin, kıvrılıp kalmışım(o kadar küçülebilmem ayrı bir şaşkınlık konusu):)) kalkmadan baya bir uzayıp esnedim, sabah canlı meditasyon grubunu yakaladım. Kahvaltıyı hazırladım. Kahvaltı sonrası herkes işine yollandı. Efes' le çıktık, hava sabahın serinliğinde yürüdükçe yumuşadı. Tanıdık kimseye rastlamadık, Efes bu durumdan oldukça memnun kuyruğunu bayrak gibi dalgalandırarak yürüdü(insan sevmiyor bu çocuk, haklı nihayetinde). Evden bir önceki durağımız olan parkta (bakınız üstteki foto) yerimize yerleşip, emekli albay kıvamında oturduk. Sol burun deliğimi parmağımla kapatıp sağ burun deliğimden 24 kez nefes alıp verdim. Arındırıcı, sakinleştirici bir teknik olarak geçiyor bu teknik(niye 24 hiç bilmiyorum, bazen yirmi beş yapayım diye şeytan dürtmüyor değil). Benim için daha çok burun açıcı:)<p></p><div>Eve gidelim diye kalktık, alt taraftaki yoğun trafikli yolun ağzında duran arabayı fark ettim. Sürücü ve yanındaki adam arabanın altına doğru bakıyorlardı. Eyvahlar olsun, kediye köpeğe bir şeye çarptı diye düşünürken sürücü arabaya geçip trafiği kollayarak arabayı geriye saldı. Biraz geri giden arabanın altından salına salına bir kuş çıktı, önce yürüyerek, sonra bir zahmet uçup gitti. Sürücü ve yanındaki kahkahaları bastılar, ben de kuş beyinli kuş diye onlara eşlik ettim:)) </div><div><br /></div><div>Haftada iki gün katıldığım yoga grubu dağıldı. Aslında şaşırmamam gerek, insanlar böyle. Hocayla haftada bir özel derse karar verdik. Bugün öğleden sonra ders yapacağım. Kendi pratiğim için böyle dersler iyi oluyor. </div><div>Gidip yemek filan yapayım, sonrasına bakalım...</div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-52505526960891163632024-03-01T15:57:00.002+00:002024-03-01T16:22:47.229+00:0001 Mart<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBDxyFFscu9T7EdbFh0ry5Lkbvr6CBVXjV1U6Nzk2Wvs6OKQf2LYlwOBD8ld_Vmt_gBKvjc_XS2ToQJg8Y8uKKBTkevRCb5VCOG7Y_2iDUXhdPwGmnON7WD4UL0wnycRpkV6xb0LPjqut-ZiklxTpKe8_7yfp2LilGp3n7htwqa29eO71wAWR-5SKgOeE/s3072/IMG_20240213_133450_838.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3072" data-original-width="3072" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjBDxyFFscu9T7EdbFh0ry5Lkbvr6CBVXjV1U6Nzk2Wvs6OKQf2LYlwOBD8ld_Vmt_gBKvjc_XS2ToQJg8Y8uKKBTkevRCb5VCOG7Y_2iDUXhdPwGmnON7WD4UL0wnycRpkV6xb0LPjqut-ZiklxTpKe8_7yfp2LilGp3n7htwqa29eO71wAWR-5SKgOeE/w640-h640/IMG_20240213_133450_838.jpg" width="640" /></a></div><br /> Uzun zamandır hasta olmadığımı, sağlam hasta olunca anladım:( Pazartesi akşam üzeri Efes' i gezdirip eve geldi, ayaklarını paklamamla birlikte vücudumu bir titreme aldı. Ne oluyor yahu demeye kalmadan ateşim resmen fırladı, oysa ben hiç ateşlenmem. Gece yarısına kadar debelendim, ilaç, duş, daha çok ilaç. Sabaha kadar yandım tutuştum, sonra dondum buza kestim. Sabah uyandığımda ateşim düşmüştüm ama paspastan halliceydim. Evdeki nankörler, kahvaltı bulaşığıyla birlikte, bir de gezecek köpek bırakıp gitmişler. Sanırım onlara ölümsüz olduğum fikrini ben aşıladım. Yoksa bu kadar zalim olamazlar diye düşünüyorum. Efes'le çıktık, duvar kenarlarından ufak ufak yürüdük, sabah serinliği yüzüme vurdu ah ne iyi geldi. Biraz daha, biraz daha derken evden çok uzaklaşmayalım dedim, geri döndük Efes' le. Tüm derslerimi iptal ettim. İşi de çocuklara havale ettim, arada müdahale etmem gerekti ama uzun süredir ilk defa hiçbir şey yapmadan akşam ettim. Akşam üzeri Bilge aradı geliyorum Efes'i ben çıkartayım dedi. Ah yavrum diye cıvıyacakken vazgeçtim ama Efes sıpası burnuyla dürtükleye dürtükleye Bilge gelmeden sokaklara attı bizi. Bilge' yle döndük eve:) Ateşim bir daha çıkmadı, burnum akmayı bıraktı , tıkanmakla açılmak arası git gellerde. Ama korkunç bir öksürük var, günlerdir öksürmekten kaburgalarımın arası ağrıyor. <p></p><div>Alejandro Zambra' nın <b>Şilili Şair</b> kitabını okudum. Şiire, edebiyata, tutkuya, aile olmaya dair şahane bir kitap. Yazarın tüm kitapları gibi çok sevdim. Diğer kitapları hep incecikti, hep tadı damağımda kalırdı. Bu yönüyle de oldukça doyurucuydu.</div><div><br /></div><div>Daniel Alarcon' un <b>Kayıp Kentin Radyosu</b>' na başladım. İlginç bir kurgu, nasıl biteceğini merak ediyorum, hiç tahmin yürütemiyorum. </div><div><br /></div><div>Keyifli bir hafta sonu olsun...</div><div><br /></div><h2 style="text-align: left;"><br /></h2>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-55291021508143163932024-02-24T08:21:00.002+00:002024-02-24T08:21:49.091+00:0024 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIS_FJbO0P01VrYJ_8l1Gh8wt2vFM8OM2HEB5RpHwrkNsBNAZg97X2hTAVkCUyD5d_BYgAvgP00Aw_of184Gui_HYB7GOIMN08jXbzO021JSakkjV32tPtdurDkb8b8XlMbyQ8uTcq0lwygiAyW8jUXxhdutEd-pMg8Gf27vfPjyZlfx-mmUxfG4EUxpA/s4096/IMG_20240218_182409.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgIS_FJbO0P01VrYJ_8l1Gh8wt2vFM8OM2HEB5RpHwrkNsBNAZg97X2hTAVkCUyD5d_BYgAvgP00Aw_of184Gui_HYB7GOIMN08jXbzO021JSakkjV32tPtdurDkb8b8XlMbyQ8uTcq0lwygiAyW8jUXxhdutEd-pMg8Gf27vfPjyZlfx-mmUxfG4EUxpA/w480-h640/IMG_20240218_182409.jpg" width="480" /></a></div><br /> Gökyüzü tıpkı bugünlerdeki hislerim gibi. Bir tarafım karanlık, gri. Bir taraf her şeye rağmen ışığı yansıtıyor. Bir tarafım turuncu, bazen alev alev, arada maviye karışmış morlar. Hava tamamen kararıp, gökyüzünde yıldızlar yerini alana kadar arada ufak bir zamana yayılmış, kocaman bir manzara. Bazen hüzün veren, bazen umut...<p></p><div>Kiminle yan yana gelsem, başka birilerine kızarken buluyorum kendimi. Ortalığın haline, insanların cahilliğine, etik yozlaşmaya, biraz daha kaptırınca freni boşalmış araba gibi, havaya, suya, çere, çöpe, dipsizliğe doğru gidiyor. Sonra bunların hepsini toplayıp kendime kızıyorum. Sanırım susmayı deneyeceğim. Hiç sevmedim bu durumu.</div><div><br /></div><div>Bugünlerde Efes yeni bir ritüel başlattı. Sabah kahvaltıdan sonra kapının önünde dikiliyor. Amacı belli, Koca' yla birlikte çıkan Bilge' nin yanına kendini katmak. Koca ben hazırlanana kadar aşağıda bahçede gezsin biraz diye çıkartmıştı, te geçen hafta. Aşağı indiğimde arabada oturur buldum. Çok komikti, ben de yanına oturdum. Yokuşu arabayla çıkıp (beş yüz metre kadar) yolda iniyoruz. Oradan herkes yoluna devam ediyor. Efes' in de gönlü oluyor:) Yalnız geçen sabah arka koltuk yerine döşemeye oturup koca kafasını öndeki boşluktan (Koca' yla Bilge' nin arasına girecek ya) geçirmiş. Umarım girdiği gibi çıkar dedim ama ite kaka anca çıkardık salak şeyi. Bu sabah adam gibi arka koltukta bekliyordu:)</div><div><br /></div><div>Şilili Şair' in son elli sayfası kaldı, birazdan kahve eşliğinde biter. İkizlerle görüntülü görüşme açıp resim yapacağız. Bugün evdeyim, sonrasında yüz yogasının ikinci dersini belki sıkıştırırım araya bakalım. Keyifli bir hafta sonu olsun</div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-28370894880651201332024-02-22T11:34:00.004+00:002024-02-22T11:34:46.171+00:0022 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjy8NktJtjWSiTcqxXXSLz9sV2mGS1Q3aCec9C1Yhhk-NHvv76KBblyUjiemErb0bpTD00whvd9XsG7OCXkaShAvf73ITlnlAO545WeEVBIhcYE2glC8333F5IGnhstyKvtjHp9yAwMcsazg97-Cv27O8M-jAFoD9WjBTxo4GQ8rb-rGakxlX1PXOYJ7JU/s1920/IMG_20240220_181343_286.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1920" data-original-width="1080" height="377" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjy8NktJtjWSiTcqxXXSLz9sV2mGS1Q3aCec9C1Yhhk-NHvv76KBblyUjiemErb0bpTD00whvd9XsG7OCXkaShAvf73ITlnlAO545WeEVBIhcYE2glC8333F5IGnhstyKvtjHp9yAwMcsazg97-Cv27O8M-jAFoD9WjBTxo4GQ8rb-rGakxlX1PXOYJ7JU/w400-h377/IMG_20240220_181343_286.jpg" width="400" /></a></div><br /> Buğday Derneği' nin görseldeki paylaşımını görünce içim kıpır kıpır etti. İlerleyen günlerde cemreye bir sürü kulp takacağımı, nereye düştü, nereye gitti diyeceğimi bilsem de, bu haber keyif verdi. Hafta sonu yoga eğitiminin ilk ayağı bitti. Çok yorucu geldi, evde herkesin önce hapşurmaları, tıksırmalara , ardından burun akıntısı ve öksürüğe çevrildi. Hastalık drama kraliçesi Koca' dan çıkıp eve yayıldığı için ben mesela hasayım dahi diyemedim. Yazık Bilge zaten hiç iyileşemiyorum halindeydi. Bugün çok daha iyiyim, öksürük geçti ama burun tıkanıklığı devam ediyor. Her bulduğum boş vakitte yattım ve uyuya kaldım. Çok okuyamadım, Şilili Şair devam ediyor hafta sonuna doğru biter. Okunacaklar arasında Kayıp Kentin Radyosu' nu da görüp, ona da başladım. Kız kardeşle Proust' un Kayıp Zamanın izinde serisi okumalarımız devam ederken, her gün yarımşar saatlik birlikte Mesnevi okuması yapıyoruz. O da, ben de tek başımıza okuyamayacağımızı fark ettik. Farklı basımlarda iki Mesnevi' den birlikte okuyup üzerine konuşuyoruz. Acelemiz yok, ne zaman biterse dedik. <div><br /></div><div>Akşama grup dersi var, güzel bir akış hazırladım, işleri de ufak ufak hallettim, şimdi gidip biraz kitap okuyayım. </div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-72493839576288914722024-02-17T16:20:00.001+00:002024-02-17T16:20:29.519+00:0017 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigutRFpVFoB09Bh1mJbtownmuChnYZ2W8J3X-UtrT_YiLlgv6g4pbijE3F-7yUll0Gmujk091mEt6gDrne8FXJO051zX022oAD4WWKVYUmDQfaeZVRvZe-LnVPt5YsZFb-7qJtiMxzJilDYyet85GzEkyr0h1aLhESjMjK3PiZSOx1TZCshGqxGpT9IqY/s800/sozlerin-nefesi-zamansiz-sarkilar-2024191250415d4db33397a347f28f5fc816d05a5793.png" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="800" data-original-width="600" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEigutRFpVFoB09Bh1mJbtownmuChnYZ2W8J3X-UtrT_YiLlgv6g4pbijE3F-7yUll0Gmujk091mEt6gDrne8FXJO051zX022oAD4WWKVYUmDQfaeZVRvZe-LnVPt5YsZFb-7qJtiMxzJilDYyet85GzEkyr0h1aLhESjMjK3PiZSOx1TZCshGqxGpT9IqY/w480-h640/sozlerin-nefesi-zamansiz-sarkilar-2024191250415d4db33397a347f28f5fc816d05a5793.png" width="480" /></a></div><br /> Dün akşam şahane bir konser izledik. Sözlerin Nefesi, Zamansız Şarkılar ; Haluk Derinöz' ün ruhumuza işleyen şiir okumaları, Suat Kılıç' ın kadife gibi sesiyle unuttuğumu sandığım şarkılara eşlik eden orkestra.. Tek kelimeyle büyüleyiciydi. Bir ben değil tüm salon büyülendi. CSO' nun yeni binasına ilk kez gittik. Modern ama soğuk bir havası olan bina, biraz zaman geçirdikçe sevimlileşti. Mimar olma hayalleri kuran Bilge fark etmediğimiz pek çok detayı gözümüze soktu. Salondaki düzeneğe ve akustiğe dudak büzen Koca, konserin başlamasıyla başka bir boyuta geçti. Bilge şarkı sözlerine eşlik edip tempo tutarken, sahiden gözlerim doldu, çok duygulandım. Müzik ne şahane bir şey, belki de insanoğluna bahşedilmiş en güzel yeteneklerden en birincisi. Konser bitiminde avuç içlerimiz kızarana kadar ayakta alkışladık ve ağzımız kulaklarımızda eve geldik. Bilge "...sen gözlerimde bir renk, kulaklarımda bir ses ve içimde bir nefes olarak kalacaksın" diye mırıldanıp, nasıl bu kadar güzel sözler olabilir diyordu. Sonra dönüp "dünyanın soğuyacağından bahsettikleri şiir kimindi? dedi. Boş bir ceviz gibi yuvarlanacak zifiri bir karanlıkta, uçsuz bucaksız... mı deyince gözlerinin içi parladı. <p></p><div>Konserin güzel olacağını düşünmüştüm ama bu kadar güzel olacağını hiç düşünmemiştim. Uzun zamandır hissetmediğim kadar şanslı hissettim...</div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-24536455499270964222024-02-16T07:05:00.002+00:002024-02-16T07:05:35.693+00:0016 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijub2a-3HMZDbod3utM166IlKw8YKNPLeofDreUsuT40SDcf6PUgi5xa0sLSk1mYthoqdIo8A9atIlA6fd27rL0gd0fz1iIdNyw1yFen9CXo6UGBJ1kt7ixHJ8JQOANzLHMi68Qq5sF5rzdDSdxWvrWwBZF7tVx_k9FGhEPx_jGSrwG_xBpwVA5jBIQiw/s4096/IMG_20240215_090203.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijub2a-3HMZDbod3utM166IlKw8YKNPLeofDreUsuT40SDcf6PUgi5xa0sLSk1mYthoqdIo8A9atIlA6fd27rL0gd0fz1iIdNyw1yFen9CXo6UGBJ1kt7ixHJ8JQOANzLHMi68Qq5sF5rzdDSdxWvrWwBZF7tVx_k9FGhEPx_jGSrwG_xBpwVA5jBIQiw/w480-h640/IMG_20240215_090203.jpg" width="480" /></a></div>Sabah uyandığımda derin bir nefes alıp verdim. Akşam katıldığım vinyasa dersinden bir şey kalmış mı diye. Dersi veren hocanın tarzını beğeniyorum ve güçlü dersler verdiğini biliyorum ama bazen bir şey oluyor. Ders akmıyor, hareketler devam ediyor ama uyumu yakalayamıyorsun. Bazen kendi verdiğim derslerde de oluyor. Akşam da böyleydi, akmadı sanki. Nefesim yakalayamadı bir türlü akışı, böyle olduğu zamanlar bir gün sonra bir yerlerim mutlaka ağrıyor. Bugün de kürek kemiklerim, ben buradayım diyor. Olur bazen, geçer nasıl olsa...<div>Sabah Efes'le gezerken gördüm balkonun gerisindeki kocaman sardunya saksısını. O ne çirkin balkon camı, cam gibi bile değil...</div><div><i> "seyre durduk tantanayı</i></div><div><i> tutuklayıp sardunyayı</i></div><div><i> attılar dipkapalıya</i></div><div><i> ikindiyin saat beşte..."<br /></i><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNqh2ESTKXIxa60P8A8l5Cghcvm0-vZhyphenhyphenKt4qrk5pS5nCUQiA_UdVF4x8ADpP0sIysqYwbAOCYlH7ceiAzZEf1pwbQlNjwAwe8N05KVHvtbGjeZporXUplOOEeMiZqLUYyS0B8eSt6QhNV_TdAnDcwfQsO5Kx1bhWvg1eTT-HEZJClDhoVHThQzGiE2DU/s4096/IMG_20240215_091343.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgNqh2ESTKXIxa60P8A8l5Cghcvm0-vZhyphenhyphenKt4qrk5pS5nCUQiA_UdVF4x8ADpP0sIysqYwbAOCYlH7ceiAzZEf1pwbQlNjwAwe8N05KVHvtbGjeZporXUplOOEeMiZqLUYyS0B8eSt6QhNV_TdAnDcwfQsO5Kx1bhWvg1eTT-HEZJClDhoVHThQzGiE2DU/w480-h640/IMG_20240215_091343.jpg" width="480" /></a></div><br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Ağaç dallarındaki minik canlanmayı fark ettim, gözlerim daha bir açıldı. Süsenlerin yaprakları topraktan başını çıkartmış, çamların ucunda yeni iğneler, doğa uyanıyor yavaşça. Bunlara bakıp düşünürken bir arkadaşımla karşılaştım. Tomurcukları gösterdim, ayy salak bunlar daha mart var yerse karı görürüm ben bunları dedi. Çok zalim göründü gözüme. Demedim bir şey, kardan sonra da ayakta kalan pek çok filiz var doğa iklimi bizden çok daha iyi biliyor diyemedim. Efes çekiştirdi beni biz bu taraftan gidelim dedim, yolu uzatarak eve döndük.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">Bugün dışarıda olacağım, akşama da konsere gideceğiz, iyi bir hafta sonu olsun...</div><br /> <p></p></div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-71197578007116725822024-02-14T12:09:00.002+00:002024-02-14T12:09:57.495+00:0014 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGkfCedCeLPQk5DziMYpyW7MJf4TyLYx_93N4uFJ_KIcEuR6tJhSzQDFPecoSVGy9zk3QC4dInDoHkpM5Dsl-SI5IVdOBMiMq7PaEk_B-5SwD15ya1o_zz8LYp1Yb0uwbPcXJvhaVQ8CWkZDEEpOCGmOTyQcJxaescp3kDo64iacfsNqy0xRle0vHCxkc/s4096/IMG_20240214_091718.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiGkfCedCeLPQk5DziMYpyW7MJf4TyLYx_93N4uFJ_KIcEuR6tJhSzQDFPecoSVGy9zk3QC4dInDoHkpM5Dsl-SI5IVdOBMiMq7PaEk_B-5SwD15ya1o_zz8LYp1Yb0uwbPcXJvhaVQ8CWkZDEEpOCGmOTyQcJxaescp3kDo64iacfsNqy0xRle0vHCxkc/w480-h640/IMG_20240214_091718.jpg" width="480" /></a></div><br /> Dün akşam bir türlü ısınamadım. Her bir yanım dökülüyor gibiydi. Sıcak su torbası yaptım, ayaklarımdan yayılan ısı beni çok rahatlattı. Uyumuş kalmışım. Sabah güzel uyandım, azıcık kitap okudum 07:0/07:30 arası online bir grupla meditasyon yaptım. Kapatırken fark ettim altmış kişi kadardık:) hoşuma gitti.<p></p><div>Kahvaltıyı hazırlayıp geçtim masaya, en önce Efes geldi. Sonra evin asilleri teşrif ettiler sofraya. Kalkarlarken tabaklarını bulaşık makinesine koymalarını rica ettim ve Efes' i giydirip onlardan evvel çıktım evden. Yağmur yağıyordu usulca. Kulaklıklarımı taktım, çalma listemde <a href="https://www.youtube.com/watch?v=cT7yf84Vmek" target="_blank">şu</a> şarkıyı seçtim oh mis... Yokuşu aştığımız sırada yanımızdan düt diyerek giden Koca' ya ve Bilge' ye el salladım. Sonra şarkının başına döndüm. Tekrar dinledim, tekrar..., ne müzik ne güzel tutkulu bi şey diye düşündüm. Koca' yı aradım, şarkıda ki solo gitarın elektro gitar olup olmadığını sordum. Hık mık bilmem ki filan dedi, kesin anladı niyetimi. Ben elektro gitar istiyorum dedim. Evdeki klasik gitarı çal önce dedi, ama o vınnnnnlamıyor dedim, bir sürü bi şey dedi. Şahane plan yaptım, uzmanlık işi bitsin Bilge' nin piyano öğretmeniyle konuşacağım, deneme dersi alırım aklıma yatarsa, kendi elektromu kendim alırım ( ya da basımı emin olamadım).</div><div>Böyle düşünürken limoni servide açılmış kozalakları gördüm. İki tanesini koparttım avcumun içinde sıkıştırıp ovaladım. Sonra kokladım... mis gibi çam kokusu, yağmur kokusu ve toprak kokusu....</div><div><br /></div><div>Eve dönüş yolunda Efes kestirmeden camiye yöneldi. Sahiden caminin bahçesinden geçebileceğiniz bir kestirme var. Biz bu yolu çok nadir, sokak köpeklerinden filan kaçarken kullanıyoruz. Ama caminin imamı çok suratsız, Efes' te eceli gelen köpek misali tövbeler olsun işemeye kalkıyor sağa sola bahçe sonuçta diyor galiba, hiç almayalım canım dedim. O ara imam efendiyi gördüm, günaydın dedim, başıyla cevap verdi. Sahiden hiç nur yüzlü din adamı görmedim. Bir tek Bartholomeos var pamuk gibi, Noel Baba gibi sevimli, başka da varsa ben bilmiyorum. </div><div><br /></div><div>Yazı uzadıkça uzayıp, dipsiz kuyulara doğru gidiyor. hem sizi, hem kendimi bu sürüklenmeden kurtarıyorum. Dünyanın en güzel öykülerini okumanız dileğiyle 14 şubatınızı kutluyorum...</div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-57748482261718061732024-02-12T11:26:00.000+00:002024-02-12T11:26:25.623+00:0012 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9qyQQIr8tLvvGT2exjkKWF4wRTZfhaHVJTwZPa2COLNBQWZI2o_-SZbGLfNZ1qC7AsEliP_aOWOTMp_gIp20apvLvQBcwAfD3MBq5IJzp7mQKHnZS0oP49Bxnt10uul_e8egNo7uWHBAx-e2gr49khJ0-pj_t60pH3j2nVr9U_J1taxxdSoyseNp_fwc/s1276/Screenshot_20240212_141243.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1276" data-original-width="1080" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj9qyQQIr8tLvvGT2exjkKWF4wRTZfhaHVJTwZPa2COLNBQWZI2o_-SZbGLfNZ1qC7AsEliP_aOWOTMp_gIp20apvLvQBcwAfD3MBq5IJzp7mQKHnZS0oP49Bxnt10uul_e8egNo7uWHBAx-e2gr49khJ0-pj_t60pH3j2nVr9U_J1taxxdSoyseNp_fwc/w339-h400/Screenshot_20240212_141243.jpg" width="339" /></a></div><br /> Behice' nin Yarım Kalan İşleri' ni dinledim. Nerdeyse dinlemeyecektim, seslendirme hızını bir tık arttırınca her şey yerli yerine oturdu.<p></p><p>Efes' in mamasaına inanılmaz ( niye inanamıyorsam) bir zam gelmiş. Of poff dedikten sonra, canı sağolsun dedik. Ne diyelim? Cumartesi gecesi arkadaşı ve ailesiye tiyatroya giden Bilge' ye ulaşamayan Koca ortalığı, en çok da beni ayağa kaldırdı. Oyunun 155 dakika olduğuna ikna olması zor oldu. Çocuk eve gelince hiçbir şey olmamış gibi davranması takdir edilesiydi. Olan benim uykuma oldu ( rahatliktan değil vallahi erken uyuya kalıyorum)</p><p>Efes'le uzun uzun yürüdük. Yanımızda kimse olmadığı pek iyi oldu, kafamızı dinledik. Dönüşte de parkta oturduk. Efes emekli albaylık yaptı ben onu izledim.</p><p>Alejandro Zambra' nın Şilili Şair kitabına başladım. Bildik sularda yüzmek ne keyifli.</p><p>İşleri bugünlük bitirdim, arayan bana ulaşamasın. Masamı toparlamam, biraz çizim, bolca okuma planlıyorum, dinimiz amin diyorum...</p>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-54257515221792719352024-02-10T13:03:00.000+00:002024-02-10T13:03:01.254+00:0010 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvNWTUcNfX7I6S8VRWkJ-YxMESPJcjAi1SMoT8_8WtGzoygndMDnBUV6KfzN9anpuL2a0DqGzvP6A9gV2dEqJ2EQZU8LOumHytdbPFE5rf99cVUBgLCkCcHJjfXbNikm2tc9srWVt_PXcJoH0Vt9wxn4fxcxkUQ306ARkm0Gs5c35_nBdO6NWPHYW6UMA/s1050/7000_10000_2767_1ffac726-aabe-4ef7-9e97-53d282817d6f.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="700" data-original-width="1050" height="426" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgvNWTUcNfX7I6S8VRWkJ-YxMESPJcjAi1SMoT8_8WtGzoygndMDnBUV6KfzN9anpuL2a0DqGzvP6A9gV2dEqJ2EQZU8LOumHytdbPFE5rf99cVUBgLCkCcHJjfXbNikm2tc9srWVt_PXcJoH0Vt9wxn4fxcxkUQ306ARkm0Gs5c35_nBdO6NWPHYW6UMA/w640-h426/7000_10000_2767_1ffac726-aabe-4ef7-9e97-53d282817d6f.jpg" width="640" /></a></div>Bilge'yle dün akşam tiyatroya gittik. Şinasi Sahnesi'n de Holden'in Külkedileri oyununu izledik.<br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4LHAI9E19vrr6cZ8IuHj9hpuWCY1pdW3N2NCMMIDbyCTiwVaj7Zm-iyXIuImh12Sc_yuq1uoT-B3zInO6gUacb4RYmy4E2ziuIyTVx04dcE-KR5JwSDjrxkGXCpIN558y2CaBr37bwaMKqI1k9YTbWQVO-HjOkYdX9WXIP35Qj05sZRComFtYu7Ix1Sg/s1050/7001_10000_2767_38892bd6-f533-4fbe-9412-72133c654e39.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1050" data-original-width="734" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4LHAI9E19vrr6cZ8IuHj9hpuWCY1pdW3N2NCMMIDbyCTiwVaj7Zm-iyXIuImh12Sc_yuq1uoT-B3zInO6gUacb4RYmy4E2ziuIyTVx04dcE-KR5JwSDjrxkGXCpIN558y2CaBr37bwaMKqI1k9YTbWQVO-HjOkYdX9WXIP35Qj05sZRComFtYu7Ix1Sg/w448-h640/7001_10000_2767_38892bd6-f533-4fbe-9412-72133c654e39.jpg" width="448" /></a></div>Salon kalabalıktı. Yerimize oturduk, ışıklar kapandı ve oyun başladı. İki kadın oyuncu o kadar iyiydi ki, erkek oyuncu gölgede mi kaldı yoksa iyi değil miydi bilemiyorum. Tüylerim diken diken izledim. Güzeldi, bir tek şarkı söylemeseler iyi olurdu diye düşündüm. Ses düzeni iyi değildi. Oyununun sonuna doğru kocaman bir kırılma sesiyle ışıklar sahnede kadınların üzerine doğrulurken arka sıradan bir adan-m sesi "ne oluyor be " dediğini duydum, koltuğumda zıplarken. Benim oturduğum sıradan arkaya çevrilen kafaları görünce, bu sesi bir tek benim duymadığımı anladım:)Komikti halimiz:) Çıkışta yürüdük Bilge' yle, oyundan bahsettik. Hemfikir döndük eve. Özlemişim. Oyunun etkisi gözlerim kapanana kadar üzerimdeydi. Sabaha kadar deliksiz uyumuşum. Sabah rutini, kahvaltı, yürüyüş derken, yüklendim her şeyi attım kendimi sokağa. Sakin bir kafeye oturdum. Hazırlamam gereken bir iş vardı, çalışmaya çalıştım. Ah hiç sevmiyorum bu hali, olmadı da zaten. Toparlandım cadde boyunca yürüdüm. Efes'e kemik filan aldım. Kasada ki kızla göz göze geldik. İyi miyim diye sordu. Teşekkür ettim, aldıklarımı toparlayıp eve geldim. Bilge bu akşam da arkadaşıyla Küçük Tiyatro' ya gidecekmiş. Olur mu dedi. Olur tabi niye olmasın...<p></p>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-27431770542291003202024-02-08T15:37:00.002+00:002024-02-08T15:37:14.003+00:0009 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8GPJvyn0Nedpv6G6W5H6RNvplg5UO45KmhuIYxob6H-l8chZhtVcqXnK1E2C9jor5RiC8CuOu_c__VZByscpk9f4m_AxG9V37qKOrU_zQgijFfL5LnaqT_JW79YggbWkyn5Wb1BsTYX9SXgqolhmXS28r8d7duT3kj3pgRAAVLjZ4wEhcWHrSdF8deYw/s4096/IMG_20240208_093023.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg8GPJvyn0Nedpv6G6W5H6RNvplg5UO45KmhuIYxob6H-l8chZhtVcqXnK1E2C9jor5RiC8CuOu_c__VZByscpk9f4m_AxG9V37qKOrU_zQgijFfL5LnaqT_JW79YggbWkyn5Wb1BsTYX9SXgqolhmXS28r8d7duT3kj3pgRAAVLjZ4wEhcWHrSdF8deYw/w480-h640/IMG_20240208_093023.jpg" width="480" /></a></div><br /> Bugün sakin bir gün olsun dedim uyandığımda. Hafta sonu 09:17 arasında bizim sokakta elektrik bakım çalışması yapılacakmış. Sabah Efes' le yürüyüş dönüşü kapıda kaldık. Apartman kapısının elektrikle çalışan mekanizması çalışmayınca içeriye giremedik. Ziller de iptaldi. Böyle bir sistemi yapana küfür savurup Koca' yı aradım. Apartman grubuna o dahil, ben okul grubundayım:) Ona derdimi anlatmaya çalışırken üst komşum gülümsemeyen hanım , yoldan geçen simitçiyi durdurmak için balkona çıktı. Durumu anlattım, indi kapıyı açtı sağ olsun. Yıllardır komşum ama selam vermek dışında samimiyetimiz yok. Bugün pijamayla görmüş olmam ilişkimizi etkilemez umarım:)<p></p><p>Bin Yılın Aşkı' nı bitirdim. Kocaman naif bir hüzün bıraktı. Tabi ki Figaro' nun Düğünü' nü açtım. Operaya hakim değilim ama daha evvel bir Mozart gecesinde bir bölümünü Opera Sahnesi' nde dinlemiştim. Neyse uzun lafın kısası kitap çok güzeldi.</p><p>Görsele gelince yolumuzun üzerinde rastladığımız yenidünya ağacı. Daha evvel bahsettim mi hatırlamıyorum. Bu iklimin ve toprakların ağacı değil. Buralar benim der gibi serpilmiş, köklenmiş, gövdesini sağlamlaştırmış. Buz gibi geçen geceler, ani sıcaklık değişimleri, kar ve buz etkilemedi. Üstelik güzel rahiyalı çiçekleri yavaştan meyveye durmaya başladı. Yanından geçip, çiçeklerini koklarken, onu takdir ettiğimi fısıldıyorum. </p><p>Telefondan yazmak çok zor, iyi bakın kendinize...</p>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-23061416145668926672024-02-06T10:22:00.001+00:002024-02-06T10:22:21.724+00:0006 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3e0u7myF-gxeVoGt8AZqOPF5Fn_AYpcrs2hNAVnESZ-ftF8jrHNYB2CR5TBU3aLxEDoWpoaoZMjUIUM8060ZS1jzJDEc-HXcs0AaFTxIvAVPjaOdl57K3GkKmKohcuPV6PcEN9w7jnjLJXfEBmOGa_6_jC9chKfKGSelr3VfVOFRg4S2QqER6mCO7b7s/s1920/IMG_20240118_092112_085.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1920" data-original-width="1080" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3e0u7myF-gxeVoGt8AZqOPF5Fn_AYpcrs2hNAVnESZ-ftF8jrHNYB2CR5TBU3aLxEDoWpoaoZMjUIUM8060ZS1jzJDEc-HXcs0AaFTxIvAVPjaOdl57K3GkKmKohcuPV6PcEN9w7jnjLJXfEBmOGa_6_jC9chKfKGSelr3VfVOFRg4S2QqER6mCO7b7s/w360-h640/IMG_20240118_092112_085.jpg" width="360" /></a></div><br /> Dün akşam katıldığım online yoga dersini veren hocanın, derslerine uzun zamandır katılıyorum. Hep mesafeli, hep soğuk bir hali vardır, ama işinin ehlidir. Pek spiritüel bir dili ve tavrı yoktur, bu hali de bana hep güven verir. Ders başlarında biraz konuşur, bir tema üzerinden bilgi paylaşır. Dün oturduk ve yarın altı şubat dedi, ilk kez sesinin titrediğini duydum. Depremden, acılardan, korkunç siyasi tavırdan ve deprem bölgesinde uzun süre haber alamayıp sonra konuşabildiği bir öğrencisinden bahsetti. Dün akşamki derste o öğrencisi de vardı. Çocuklarıyla Ankara' ya taşınmışlar, eşi hala o bölgedeymiş iş sebebiyle. Konuşmak istemedi, yüzündeki hüzün her şeyi anlatıyordu zaten. <p></p><div>İnsan sanıyor ki acı her bedende aşağı yukarı aynı izi bırakıyor. Adına insanlık, vicdan, haysiyet dediğimiz her şeyin tanımı ve sınırları birilerince tekrar onlara göre çiziliyor. Nefret etmemek çok zor, öfkelenmemek imkansız. Tüm bunlara rağmen, taşların katılığına inat, etrafını çevreleyen minik yeşil canlılar gibiyiz. Az olmamız, yok olduğumuz anlamına gelmiyor. Evet varız, varım. Benim gibi insanların var olduğunu biliyorum. </div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-34268466934956168042024-02-05T10:36:00.002+00:002024-02-05T10:36:42.968+00:0005 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPUL71j8bTGiG3bij2RoCK2gimfXPVVvXtU1cXEcNb6R2YY7OyqXq1YDfoiyGNGtqcw5rnuM54lsuT0eYFYgQRAO4zEQKMuRqH7hBXY7pt8iraK7Kzv4-yJTSRB3B3IUM5JPHiZPZItWt2Jm1ZTRa2huLaLk6XeY5XJNhKpDzNRTiFvjJGlhvwX6xI23Y/s2048/IMG-20240129-WA0011.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1536" data-original-width="2048" height="480" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPUL71j8bTGiG3bij2RoCK2gimfXPVVvXtU1cXEcNb6R2YY7OyqXq1YDfoiyGNGtqcw5rnuM54lsuT0eYFYgQRAO4zEQKMuRqH7hBXY7pt8iraK7Kzv4-yJTSRB3B3IUM5JPHiZPZItWt2Jm1ZTRa2huLaLk6XeY5XJNhKpDzNRTiFvjJGlhvwX6xI23Y/w640-h480/IMG-20240129-WA0011.jpg" width="640" /></a></div><br /> Uzun zamandır geçirdiğim en zor hafta sonuydu. Çok yoruldum, bir miktar sinirlerim de bozuldu. Sonra toparlamaya çalıştım kafamı. Erkenden yattım, böyle zamanlarda uykuya sığınmak bana iyi geliyor. Alarmdan çok evvel uyandım. Meditasyon, ardından kahvaltı hazırlığı. Efes'i bile kaldırmam gerekti. Kahvaltı masasını, herkes ışık hızında bana bırakarak terk etti. Baktım Efes hala uyukluyor, bulaşıkları toparlayıp öyle çıktık. Buz gibi ve nemli bir hava çarptı yüzüme. Yerler ıslaktı. Bazı sabahlar bu soğuk karşısında kabanımın içinde iyice ufalırken, bazı sabahlar atkımın beni şefkatle sardığını düşünmek hoşuma giderken, bazen açıkta kalan kulaklarımda ne kadar çok soğuk algılayan reseptör olduğuna şaşarken, bu sabah bunların hiçbirini hissetmedim. Etrafa baktım, derin bir nefesin ardından yokuşa vurduk Efes'le. O önde, ben arkada. Kulağımdan <a href="https://www.youtube.com/watch?v=Mus0XbaGx0M" target="_blank">güzel bir müzik</a> yayılırken bedenime, gözlerimin Efes' in tüylü kuyruğuna takıldığını fark ettim. O kadar güzel, o kadar dengeli ve ritmik. Evet yürürken sağa ve sola hareket ediyor ve sanki aynı müziği dinliyormuşuz gibi, müziğin ritmiyle nasıl uyumlu. Belki de hayvanların içinde de bir müzik vardır... yüz kaslarımın gevşediğini, bakışlarımın yumuşadığını, alnımdaki çizgilerin geri çekildiğini fark ettim, hafifledim...<p></p><div>Durmak ve başka bambaşka bir şeyi görmek...Kötüye kötü, yanlışa yanlış demek, etrafında dönüp durarak sahiplenmemek...Adını koyup, hesabı kapatmak gerekiyor...</div><div><br /></div><div>Fotoğrafın konuyla hiç ilgisi yok. Annem yolladı geçen gün, Korsan' la yürüyüşünden. Bir sürü giysi örüyor, dört ayaklı kardeşim gibi bir şey oldu sevimli sıpa:))</div><div><br /></div><div>İyi bir hafta olsun...</div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-89485756621560347902024-02-02T08:09:00.001+00:002024-02-02T08:09:47.595+00:0002 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEintSNKYgwqHFAvl5N1iyXnhvaSrX220067QZOqCk6BadNVnd2P7ZamwTf52zbYO0yuHf_og6ivC-q0XS0iIL9a1Q3pOT0DUMfbAn95CAo3tfBnXvX7Syntoz6riwMylEXvnnHKuVYceMgmz1QgOP36Vo6W5DUvJrq8kXLCnTJDm9bAVxuMPrW9rGSc8dY/s4096/IMG_20240130_095707.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEintSNKYgwqHFAvl5N1iyXnhvaSrX220067QZOqCk6BadNVnd2P7ZamwTf52zbYO0yuHf_og6ivC-q0XS0iIL9a1Q3pOT0DUMfbAn95CAo3tfBnXvX7Syntoz6riwMylEXvnnHKuVYceMgmz1QgOP36Vo6W5DUvJrq8kXLCnTJDm9bAVxuMPrW9rGSc8dY/w480-h640/IMG_20240130_095707.jpg" width="480" /></a></div><br /> Tüm mahallenin, belki de şehrin karı eridi, bizim park hariç. Yazın bunaltıcı sıcağında niye o kadar huzur bulduğumu daha iyi anlıyorum:)) Sabah peluş, kocaman oyuncak kıvamında bir çovçov sevdim. Nasıl pofuduk, nasıl güzel. Gerçi benim ayı köpeğin aklını aldı gavgavlayarak, ama yine de kafasını elimin altına getirip sevdirmeyi başardı, oh canıma değsin:)<p></p><div>Dün o kadar yoğundu ki, işlerim bittiğinde Efes' i gezdirme saatim gelmişti. Allahtan Storytel var, okuyamasam da, dinleyebildim. Akşam ders verdiğim gruba yeni katılan öğrencim ders sonunda, şaşkınlıkla yüzüme bakıp "ne yaşadık biz "dedi:)) Bir sürü soru sordu, anlamaya çalıştı, heyecanını görmek çok hoşuma gitti. Düzenli katılacağını söyledi, bakalım...</div><div><br /></div><div>Birazdan Bilge' yle çıkacağız, işlerimizi halleder, yemek yer döneriz. Hafta sonuna hazırlanmak lazım. Akşam market alışverişini de aradan çıkarttım, resmen dolap doldu ben rahatladım.</div><div><br /></div><div>Keşke Efes üstün körü de olsa evi toparlayabilseydi, sadece kendi tüylerini toplasa da olurdu:)) </div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-75277296951165537052024-02-01T08:28:00.002+00:002024-02-01T08:28:34.033+00:0001 Şubat<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEic22IyIJ24Ee56tNe60tMuKNbLd8csFAi4JgMWB4vwzfxk90W2UnlNXUKA8B3iDzaQjUTVEqPeQ2bhitg1MkcAj_0-Pf-2MyNi2L2DvZfHvwIvMcPXo7smx37IH-13AL4jbKoay_NUqLRsFLypxba7VaxGiiTWYzVVt-YOVEx1KTJBgA5M_FoY4nvJihk/s4096/IMG_20240201_101103.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEic22IyIJ24Ee56tNe60tMuKNbLd8csFAi4JgMWB4vwzfxk90W2UnlNXUKA8B3iDzaQjUTVEqPeQ2bhitg1MkcAj_0-Pf-2MyNi2L2DvZfHvwIvMcPXo7smx37IH-13AL4jbKoay_NUqLRsFLypxba7VaxGiiTWYzVVt-YOVEx1KTJBgA5M_FoY4nvJihk/w480-h640/IMG_20240201_101103.jpg" width="480" /></a></div><br /> Bugün zamanın bazen ne kadar yavaşladığı fikri takıldı aklıma. Genelde su gibi akarken bazen yavaşladığını, neredeyse durduğunu siz de hissediyor musunuz?<p></p><div>Koşu bandında yürümeye başladığınızda yirmi dakika geçmez bir türlü, doktor randevunuzu beklerken ya da tahlil sonuçlarınızı alana kadar uzar durur. Yayla çorbası karıştırırken, mecburen katılmanız gereken bir toplantıda uzarken, bazen de curcunanın ortasında durur zaman. Sıcak yaz günlerinde, sıkıcı ofis zamanlarında, karanlık kapalı kış günlerinde ya da fırına koyduğunuz kekin pişmesini beklerken, biri tutup ucundan uzatır sanki. Üzgün ya da depresif zamanlarda daha çok hissettirir bana kendini bu durum. Mutlu, keyifli zamanlar sanki bir kuş kanadında pırrr diye uçup gider. Saniyelerin dakikaları, dakikaların saatleri, saatlerin günleri, haftaları, ayları, mevsimleri, yılları, takvimleri oluşturması gerçekliğini yitiriyor. Öyle ya da böyle zaman geçip gidiyor diyebilirsiniz ama sanki insanın yaş alması ya da her yaşı aynı sürede geçmiyor gibime geliyor. Konu derinleşti, biraz daha düşünmeliyim...</div><div><br /></div><div>Akira Mizubayashi' nin <b>Bin Yılın Aşkı </b>kitabını okumaya başladım. Yazarın Can Kırığı kitabını çok beğenmiştim. Yine çok zarif ve müzikle dolu bir anlatı.</div><div>Hafta sonu eğitim buluşması var, sondan bir önceki buluşma. Sonrasında ayda bir anatomi ve felsefe dersleri olacak. Bilmediğim sular beni heyecanlandırıyor. </div><div><br /></div><div>Bilge bu hafta evde, Efes'le yaramaz çocuklar gibiler, izlemek çok keyifli. gelecek haftaya tiyatro bileti aldım. </div><div><br /></div><div><br /></div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-35566319631610363532024-01-31T08:39:00.003+00:002024-01-31T08:39:26.840+00:0031 Ocak<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfNX_VCC2f3gEm6o-dQ_cLGDrU3jLgfqgh1hykxypSz8GE-OFAX1ODE4QZGru2P4IpZAf_Gt1KsHk-NhpGoKuwUMpm3lFMT_GBP0gQ5kN3GXvq_tzEM7u8LOVSzPxUq2BmRXVYR5mCRLK3oQSRslMjROpp7o84z9yIOsTKTpiCq-klDdq6bX8-t6r-xQk/s816/Screenshot_20240131_081342.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="816" data-original-width="801" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgfNX_VCC2f3gEm6o-dQ_cLGDrU3jLgfqgh1hykxypSz8GE-OFAX1ODE4QZGru2P4IpZAf_Gt1KsHk-NhpGoKuwUMpm3lFMT_GBP0gQ5kN3GXvq_tzEM7u8LOVSzPxUq2BmRXVYR5mCRLK3oQSRslMjROpp7o84z9yIOsTKTpiCq-klDdq6bX8-t6r-xQk/w393-h400/Screenshot_20240131_081342.jpg" width="393" /></a></div><br /> Sabah gözümü açtım, havanın normal karanlığından daha karanlık olduğunu fark ettim. Saate bakmak içimden gelmedi, az daha uyur muyum diye tekrar kapattım gözlerimi. Yok olmadı, Önceki gün başladığım Hakan Bıçakçı' nın <b>Karanlık Oda </b>kitabını bitirdim. Okuduğum en iç karartıcı Hakan Bıçakçı kitabıydı. İçim iyice şişti. Elimi yüzümü yıkayıp meditasyona oturdum. Kulaklıklarımdan gelen yönlendirmelerle nefesime odaklanırken, telefon çaldı. Meşgule attım, toparlanmaya çalışırken yine çaldı. Saat sabahın sekizi, açtım buz gibi bir sesle cevap verdim. Karşı tarafın umurunda olmadı, işle ilgili ama bizimle ilgisiz bir konuda konuştu. Yardımcı olamayacağımı söyledim, kim yardımcı olur sorusuna bilmiyorum diye yanıtlamama sinir olup, küt diye kapattı telefonu. Bir süre hareketsiz kaldım, piç etti meditasyonumu diye söylenerek mutfağa yöneldim. Koca çok bilmiş, niye cevap verdin ki dedi. Sahiden ben de kendime soruyorum bu soruyu? Kahvaltıyı ağırdan alan Koca' ya Efes' i gezdirir mi diye sordum. Bana hayatta başarılar diledi. Kat kat giyinip çıktık Efes' le. Dün akşam karşılaştığımız sokak köpeği sürüsü aklıma geldi. O kadar aniden karşımıza çıktılar ki, korkmaya zaman bile kalmadı. İçlerinden ikisi bize doğru havlayarak koşarken, benim gözüm arkada bacağı aksayana takıldı. Efes'in bozuk ağzından olsa gerek, bize doğru gelen köpekler geri döndü. Olanları yolun ortasında dehşetle izleyen bir kadın ve oğlan çocuğu çalınan kornayla, son anda otobüsün önünden çekildiler. Kabus gibiydi.<p></p><div>Yaralı köpek için belediyeyi arayamayacağımı , çünkü tüm sürüyü toplayıp götürme ihtimallerini, mahalledeki veterinerin sürünün arasına girip müdahale etmeyeceğini ve daha bir sürü lanet şeyi bu sabah tekrar düşündüm. Hava o kadar soğuk ki, hava ben buradayım diyor. Efes uzun uzun işerken, yerden buharlar çıkıyor ve ben olduğum yerde zıpladığımı fark ettim. Storytel'i açtım. <b>Mikrobiyata </b>kitabını açtım, dinlemeye başladım. Bağırsaklar şahane bir konu olabilir bu sabah için. Kitap <i>insanlar mikroskobun icadıyla ne kadar büyük olduklarını, teleskobun icadıyla ne kadar küçük olduklarını keşfettiler</i> diye bir alıntıyla başlıyor. (alıntının kaynağına bakmaya üşendim) Uzun uzun yürüdük, ağaç gövdelerine dokundum, buz gibi havanın burun deliklerimden geçişini fark ettim. Gökyüzü soluk mavi, bir ara yokuş tırmanırken güneş gözümüzün içine bile girdi. Gözlerimi kırpıştırdım. Evin önüne ne ara geldiğimizi anlamadım. Bu sabah Efes beni ve düşüncelerimi gezdirdi. Oluyor bazen böyle....</div><div> </div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-53729337215263975932024-01-30T12:14:00.004+00:002024-01-30T12:14:25.043+00:0030 Ocak<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiww5nohC3iqdqJQTMWt-BVfNmrYkVgElTXscIKwsszt9VU_K_cyAPLQ5-QcM1qUxuMLWYjQA4MPNBHBI_HnJwbVXAVaYz09VULhFaudyMUfvleDqXuB8Ijxb5Sn-latcoLoSMrUv3_ieDNpy16M2tgdJdw8Q5HfMmcNQFh7jT3FAnTxDoVzOBP86SbJng/s1291/IMG_20240126_130904_553.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1291" data-original-width="1080" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiww5nohC3iqdqJQTMWt-BVfNmrYkVgElTXscIKwsszt9VU_K_cyAPLQ5-QcM1qUxuMLWYjQA4MPNBHBI_HnJwbVXAVaYz09VULhFaudyMUfvleDqXuB8Ijxb5Sn-latcoLoSMrUv3_ieDNpy16M2tgdJdw8Q5HfMmcNQFh7jT3FAnTxDoVzOBP86SbJng/w335-h400/IMG_20240126_130904_553.jpg" width="335" /></a></div><br /> Acayip bir hafta sonuydu. Cumartesi Bilge' yle takıldık. Ne zaman böyle birlikte zaman geçirsek inanılmaz bir insan olduğu düşüncesi tüm benliğimi dolduruyor. Ben de aileme böyle bir duygu yaşatmış mıyımdır diye bir soru geliyor aklıma, cevabı belli. Hiç sanmıyorum... Sonra biraz didikliyorum bunu, hislerin her insan için farklı olduğu gerçeğini unutmadan. Bir canlın temelini oluşturmanın ilahi tarafını da düşünürsek, benim gibi olmasa da buna benzer bir şey hissetmişlerdir. Babamı kaybedeli yıllar oluyor, saymayı bıraktım parmaklarımın yetmeyeceği eşiği geçtiğimizden beri. Çok özlüyorum. Sonra aklıma bedenimde, zihnimde, en küçük hücrelerimde onu barındırdığım geliyor. Yanımda, çok yakınımda oluyor. Bu düşünceler beni sarıp sarmalarken, hiç sevmediğim babaannemden ve amcamdan da parçalar olduğunu fark ediyorum. Çok sevdiğim büyükbabamdan, çok hatırlamadığım diğer büyükbabamdan...Tanımadığım uzak yakın tüm akrabalarımdan...Önce biraz ürkütücü ve sevimsiz gelse de, düşününce büyüleyici bir şey... Bazen kayıtsız oluyorum, taş gibi tepkisiz.... kesin babaannemden geldi bu bana. Bazen şuursuzca yiyorum, bedenimden taşmak ister gibi bu da amcam, belli. Hayır diyememem çok tanıdık, babam dibimde. Kimseleri beğenmiyorum bazı zamanlar hoş geldin anne...üstelik yaş aldıkça daha çok karşılaşıyoruz sanki birbirimizle. Sonra bu düşünce mantıklı gelmemeye başlıyor, fazla kaderci sanki, kendimi çok kolay aklıyormuşum gibi... Bu konuyu sadece babamın genlerini taşıyor olmanın keyfiyle sınırlayıp bu kuyudan çıkartıyorum kendimi. <div> Kitap şahane, okurken milyon kere "neden daha evvel okumadım " diye söylenip durdum kendime. Filmini de en kısa zamanda izleyeceğim. </div><div><br /></div><div><br /><p></p><div><br /></div></div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-52652301352620017982024-01-26T08:42:00.001+00:002024-01-26T08:42:50.401+00:0026 Ocak<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzxwWu4-aYyWU8ehtHVoMjcncAZfSJ4sQi5cTtv6reKrmGadYpn8kUQnmrbjgjIu6LgcshkrjsryCi1qlj8JySyZKL-17nslkjR0PUGk3jgxRm7Y_OasYb9zn67fg9MuHp-ubeek9N2qoiAj29E7HGaYGJV4jopiH1EEXLryy7AZwJEcARj3lG7kck3-A/s3537/IMG_20240108_101913_885.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3537" data-original-width="3072" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjzxwWu4-aYyWU8ehtHVoMjcncAZfSJ4sQi5cTtv6reKrmGadYpn8kUQnmrbjgjIu6LgcshkrjsryCi1qlj8JySyZKL-17nslkjR0PUGk3jgxRm7Y_OasYb9zn67fg9MuHp-ubeek9N2qoiAj29E7HGaYGJV4jopiH1EEXLryy7AZwJEcARj3lG7kck3-A/w348-h400/IMG_20240108_101913_885.jpg" width="348" /></a></div><b>Violeta</b> akşam bitti. Koca bir ömür okudum ,yine Allende'nin şahane kitabında. Kurgusuna, kahramanlarına ve kalemine hayran kaldım. Çok yaşasın....<br /><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibTfQOb7RJrNO8I7V3L7sWjrYzUFhpUyT7Iwom_AqlFxOuPRR-je9VbMGIUODh-1aT7ioG-NtfS3-sLe5P-INLP1p_MeynJ91V9bhmOu3O0iZkEyruzcyi8Z0c1Rzh8O9pfndb-iANmSqPXkgPGFt620CAXl1qhUspssj-bU0mUYE6wZ_lVDZjAuj-ti8/s1920/IMG_20240126_095908_569.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1920" data-original-width="1080" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEibTfQOb7RJrNO8I7V3L7sWjrYzUFhpUyT7Iwom_AqlFxOuPRR-je9VbMGIUODh-1aT7ioG-NtfS3-sLe5P-INLP1p_MeynJ91V9bhmOu3O0iZkEyruzcyi8Z0c1Rzh8O9pfndb-iANmSqPXkgPGFt620CAXl1qhUspssj-bU0mUYE6wZ_lVDZjAuj-ti8/w360-h640/IMG_20240126_095908_569.jpg" width="360" /></a></div>İki gündür o kadar soğuktu ki, lahana formunda giyinmek bile faydasız kaldı. Kırmızı burunlu, mor dudaklı, dolaştık etrafta. Bu sabah geceden yağan kar, havayı biraz yumuşatmıştı. Çok şükür hava soğuyunca, etrafta da ona buna sataşayım diyen insanlar yok. Bu aralar şefkat meditasyonunu anlamaya çalışıyorum. Aslında adı şefkat olsa da, bu meditasyonda sarıp sarmalayacağınız kendiniz oluyorsunuz.Bir nevi nefret etmemek üzerine yoğunlaşıyorsunuz. Nefret ettiğiniz insanlarında bir anneden ve babadan doğduğu, sevdiği insanlar olduğunu hatırlıyorsun. Kendilerince doğruları olduğunu kabul ediyorsun. Nefret etmeyi bir kenara bırakmak, onu sevmen gerektiği anlamına gelmiyor. Belki de farkına bile varmadan içini kemiren nefret kurduyla vedalaşıyorsun. Böyle yazınca bir miktar romantik, hatta aptalca geliyor kulağa. İlk zamanlar nefret ettiğim kişileri düşünürken ilk sıraya kimseleri koyamamıştım, sonra sıra kalabalıklaştı, ben hayretler içinde kaldım. Tabi ki bir anda hiçbir şey olmuyor. Duygular bir anda değişmiyor. Zaman istiyor, sınırlarını daha net görüyorsun...<div><br /></div><div>Dün akşamki yoga dersini bugüne aldım. Kızlardan biri yetişemiyordu, rica etti, olur dedim. Geçen hafta bol akışlı bir ders yaptırmıştım, dersin sonunda mata yapıştılar. Dersler başladığından beri şavasanada tutamadığım bir arkadaşımı, şavasana sonrasında zor kaldırdım mattan:)) Yogayı bedensel bir faaliyet olarak görüyorlar, bir parça farkındalık nasıl verebilirim diye düşünüyorum. Geçen hafta bazı hareketlere yardımcı malzemelerle sokup vücuttaki açılmayı hissetsinler istedim. Belki de sadece sunan taraf olmam gerekiyor, almak ya da almamak seçenek olmalı...Ben de yıllarca farkındalık olmadan yaptım yogayı. Neyse uzun bir yolculuk bu hem onlar için, hem benim için...</div><div><br /></div><div>Ailecek Saygın Ergin' in Yedi Kartal Efsanesi Serisi'nin iki kitabını dinledik. Zülfikar' ın Hükmü ve Erbain Fırtınası' nı, yine ve yine Emre Melemez' den dinlemek ayrı bir keyifti. </div><div><br /></div><div>Kız kardeşle paralel okumalarımızın bu seneki yazarı Marcel Proust ve Kayıp Zamanın İzinde Serisi. İlk kitabı <b>Swann' ların Tarafı</b> ' nı yarıladım. Diyalog olmadan bir anlatı, yer yer kaybolmuşsunuz hissi verse de Proust' un diline bir süre sonra alışırım diye düşünüyorum. Çok fazla araya başka okuma koyamayabilirim, çünkü kitabı bırakıp tekrar elime alınca bir süre nerede kalmıştım diye düşünüyorum. Kız kardeş bir miktar isyanlarda, okumayı başarırsak hoş bir tecrübe olacak:))</div><div><br /></div><div>Yine ödevlerim var, bir de eğitimle ilgili ders vermek gerekiyor. Siz hazırlayamıyorsunuz dersi ya da bölümünüzü, hatta grubunuzu bile belirleyemiyorsunuz. Bu konforsuzluk ilk başta sinirlerimi bozsa da, neden olmasın diyerek kollarımı sıvadım...</div><div><br /> <p></p></div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-4135716910398485602024-01-22T10:01:00.005+00:002024-01-22T10:48:36.690+00:0022 Ocak<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglKq1J_SKf68mSwL2NBTHFlfenLOOMbFga8GCHy5pITbbGrH-JN_FQn2Jw2uhyQLSvLpW4yJtM1iNAqWzq-TjPOzFU2G9VR3kdizlwqrUKNX5pAoHRRkq8j996Bu84kxcS9kc6zpqmVmR7QE1t96VsgiaVf3Bts60pYARQ4iHh59eRFyLDfKiNYMV15DI/s4096/IMG_20240122_123038.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglKq1J_SKf68mSwL2NBTHFlfenLOOMbFga8GCHy5pITbbGrH-JN_FQn2Jw2uhyQLSvLpW4yJtM1iNAqWzq-TjPOzFU2G9VR3kdizlwqrUKNX5pAoHRRkq8j996Bu84kxcS9kc6zpqmVmR7QE1t96VsgiaVf3Bts60pYARQ4iHh59eRFyLDfKiNYMV15DI/w300-h400/IMG_20240122_123038.jpg" width="300" /></a></div>Eğitim olan hafta sonları sonrası pazartesi patates gibi uyanıyorum. Sonraki toplantılar için gruplara ayrılıp, ders vermemiz gerekiyor ve bana dersin baş tarafı geldi. Nefesle başlatıp, meditasyon yaptırmam gerekiyor. Meditasyon benim yeni yeni alıştığım bir mevzuyken, bunu insanlara yaptırmak fikri sevimsiz geldi. Kendi dersinizde süreyi ve akışı kendiniz ayarlıyorsunuz. Dersi dört kişiyle paylaşmak nasıl olacak bakalım...<br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwxEK28UJr8xBX2TkVtn23QOCkKaWulj_RKHUw8gGk6XERHZo9ZmbpngLut6m5eo-stOoLUWi3xgLzKPQWf5Uib27V6AVjVYTB-FNqBHyJt7t-zBGjtSTN_xSxHQQDuTeHWh8sN9v7lK4PJZjDurq0crOaoSh0SPJDmqz0d0OLt4V34DEBnyquv_1xQbc/s1000/3251827.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1000" data-original-width="666" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhwxEK28UJr8xBX2TkVtn23QOCkKaWulj_RKHUw8gGk6XERHZo9ZmbpngLut6m5eo-stOoLUWi3xgLzKPQWf5Uib27V6AVjVYTB-FNqBHyJt7t-zBGjtSTN_xSxHQQDuTeHWh8sN9v7lK4PJZjDurq0crOaoSh0SPJDmqz0d0OLt4V34DEBnyquv_1xQbc/w266-h400/3251827.jpg" width="266" /></a></div><br /> Öğlene kadar matta, sonrası teori, araya meditatif şahane bir yin yoga ve çok farklı bir yoga nidra dersi tecrübe etmekse en güzel tarafıydı. Ders öncesi ve sonrası Efes' i gezdirmek işi yine bana kaldı. Bir de araya market alışverişi sıkıştı. Akşam ders bitiminde evin halini görünce isyan ettim. Bir zahmet aldıklarımı Bilge yerleştirmiş. Koca' da Efes' gezdirmeye benimle geldi. Pöhhh....<p></p><div>Hiç okuma yapamadım, bir tek Violet Evergarden ' ı izledim. Çizimlerine bayıla bayıla izliyorum. İzlediğim en iyi animelerin üst sırasına yerleşti.</div><div><br /></div><div>Yaseminli yeşil çay aldım, mis gibi...</div><div><br /></div><div>Güzel bir hafta olsun...</div><div><br /></div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-77427096108073011572024-01-19T12:04:00.004+00:002024-01-19T12:04:29.753+00:0019 Ocak<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVOii5aL8Sl4QVMD3jBkjXN5Zr9-t4lS0Tpw6R0XZ9bQ_hIjfLDXL1Q7mLrPF10BDl9ULbG-iBq1j4Sn94PheKif2yY6A0n4E93UmwFg3VkpJDEB70ssPvOQ-66y-zcGF5azDFHkkiccQMT5FDU7v3aXiuT5eqxn_X17t25YOvd5N3FTZ-wVYI0iYFArg/s1920/IMG_20240118_105211_456.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1920" data-original-width="1080" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgVOii5aL8Sl4QVMD3jBkjXN5Zr9-t4lS0Tpw6R0XZ9bQ_hIjfLDXL1Q7mLrPF10BDl9ULbG-iBq1j4Sn94PheKif2yY6A0n4E93UmwFg3VkpJDEB70ssPvOQ-66y-zcGF5azDFHkkiccQMT5FDU7v3aXiuT5eqxn_X17t25YOvd5N3FTZ-wVYI0iYFArg/w360-h640/IMG_20240118_105211_456.jpg" width="360" /></a></div><br /> Bugün her yere yirmi ocak yazıyorum, sonra dönüp düzeltmem gerekiyor. Niye on dokuzunu yedim yuttum bilemiyorum.<p></p><div>Sabah Efes' le dolaşırken rüzgar ağızımızı, burnumuzu ve hatta totomuzu ısırdı. Rotamızı bozmadık yine de. Efesi paklayıp, mama kabını doldurup, kocaman bir ödül kemiğini vererek, çıktım evden. Güç bela bulduğum taksinin yolu uzatarak götürmesine sinir olacakken, yolların açık ve trafiğin akıcı olması sonucu bir miktar kazıklanarak muhasebecimin ofisine geldim. İşim biraz uzadı, neyse kendimi kurtarıp dışarı çıktım. Çantama çizim defterimi ve kalemlerimi, bir de kitabımı koymuştum. Sakin bir kafede azıcık otururum diye düşünüyorken Bilge aradı. Arkadaşları hastalanmış, planları iptal olmuş, yemek yiyelim dedi. Buluştuk, pek bir mız mızdı, yemeğimizi yiyip eve geldik. Telefonuma pek bakmamıştım, işler birikmiş. Onları toparlayacağım birazdan. Kaçırdığım bir ders var dün akşamdan, ona bakarım. Hafta sonu yine eğitim var. İki gün eve tıkılacağım. Oturunca fark ettim, sahiden yorulmuşum. Bu saatte <i>akşama erken yatayım</i> diye geçiriyorum aklımdan. Beni yakından tanıyanların kahkaha attıklarını duyabiliyorum, zaten erken yatarım, daha erkenle saat kaçı kastediyorum diye geçiriyorlardır akıllarından:))</div><div>Violeta iyice sardı, hafta sonu biter mi bakalım...</div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-39367034659687561342024-01-18T10:43:00.003+00:002024-01-18T10:43:34.587+00:0018 Ocak<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjO4ZuSHjixzW4Z0pqN00TZV71orRMSaNfIveH7W304ZnXc9rstYUVS0hqXzTDum2ucY7JGK7tyw4TkOAO7vYsY_qoMjtfdR3RmsYYJLSnJxyHbGyryd82iCXvG7EIZobC7y8Zvzeo1X8gPf7480XNnA4cJRW9tOpEATDV6mRFX_ySq2UXXVVChAcWUJGs/s3395/IMG_20240118_130144.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="3395" data-original-width="3072" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjO4ZuSHjixzW4Z0pqN00TZV71orRMSaNfIveH7W304ZnXc9rstYUVS0hqXzTDum2ucY7JGK7tyw4TkOAO7vYsY_qoMjtfdR3RmsYYJLSnJxyHbGyryd82iCXvG7EIZobC7y8Zvzeo1X8gPf7480XNnA4cJRW9tOpEATDV6mRFX_ySq2UXXVVChAcWUJGs/w363-h400/IMG_20240118_130144.jpg" width="363" /></a></div>Antalya' dan Ankara' ya taşındıktan sonra <i>kış sevmiyorum </i>gibi bir lafın oldukça şımarık ve hadsiz olduğunu fark etmem uzun sürmedi. Kalın kazaklar, yün atkı ve bereler, içlikler, kar botları ama en mühimi bence yün çoraplar. Sebebinin küçük bir kısmı ilk fotoğraftaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere ayaklarımız sahiden çok önemli. İkincisi ise yün çorabın şefkati diyelim. <br /><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbxfVVgitYN5D9B7BJOxHdT59ZK81rsBMrkczfwD3GYqNOCLO_vlpzdoL716X3YuHdxqcB4EzdYHEILrgweznax93hGz6dYAJqH0Jntp4jor4hXyI42RvGXbwH19l5_Iu3_zfevqD5udIXbQAIP4dvGRhgeyUsO8T6i6oOl6rhhLB-FjnE5KQTIRl64wQ/s4096/IMG_20240118_120509.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="4096" data-original-width="3072" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhbxfVVgitYN5D9B7BJOxHdT59ZK81rsBMrkczfwD3GYqNOCLO_vlpzdoL716X3YuHdxqcB4EzdYHEILrgweznax93hGz6dYAJqH0Jntp4jor4hXyI42RvGXbwH19l5_Iu3_zfevqD5udIXbQAIP4dvGRhgeyUsO8T6i6oOl6rhhLB-FjnE5KQTIRl64wQ/w300-h400/IMG_20240118_120509.jpg" width="300" /></a></div><br /> Bilge geçenlerde söyleniyor <i>neden bu kadar renkli çorabımız var</i> diye. Nedeni basit <i>renklileri daha şefkatli </i>diyorum, tabi dudağını büzüyor. Bu arada büyüdüğünden beri önce ufak ufak benim çorap çekmecemden çorap araklarken, şimdilerde ortak çorap çekmecesi kullandığımızı fark ettim. Defalarca söyledim baktım dinlemiyor, ben de bıraktım nasıl istiyorsa öyle yapsın. <p></p><div>Yün çorabın en ama en sevdiğim tarafı, akşam ayağınızdan çıkartırken <i>bak bugün yine az su içmişsin ödemleri görüyor musun</i> izini ayak bileğine bırakmaması( siz yine de su içmeyi unutmayın), ayakları sarıp sarmalamasına rağmen yine de ayak parmaklarını hareket ettirecek alan bırakması, bakınca bile içini ısıtması gibi sebepler sıralayabilirim. İşte öyle seviyorum yün çorapları...</div><div><br /></div><div>Bu arada uzmanlar elinizden geldiğince çıplak ayakla gezmemizi öneriyor, özellikle kalın tabanlı ayakkabılardan uzak durmak gerekiyormuş. Ayakların yerle teması önemli bir mevzu. </div><div>Aklınızda bulunsun, masa başında ya da uzanırken, ayak parmaklarınızı birbirinden ayırmak (kurbağa parmakları gibi), parmakları öne doğru uzatıp, kendinize doğru çekerken topuklarınızı yere itin.</div><div><br /></div><div>iyi bakın kendinize...</div>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-6275395712143818459.post-46181386182792591082024-01-17T07:29:00.004+00:002024-01-17T15:38:17.399+00:0017 Ocak<p></p><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizwhUZp1DySAlNx8uUK0Loy8QmD6rOSYOFvOkE-IcfAJUqbYOyqRgZg0BpGcO2Ynh8Dj_pRO3drtEnrSy86ZubFpu39G_bYV9fIUwd3ijIHMSLI-MaxNaQihe1dCD8WppoWUNgJvQZxUycLR1dQ7E1ItBWh0Hi-AbchuzHA_LVADhN0G8tEHje_Sut9E4/s1920/IMG_20240116_201424_292.jpg" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" data-original-height="1920" data-original-width="1080" height="640" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEizwhUZp1DySAlNx8uUK0Loy8QmD6rOSYOFvOkE-IcfAJUqbYOyqRgZg0BpGcO2Ynh8Dj_pRO3drtEnrSy86ZubFpu39G_bYV9fIUwd3ijIHMSLI-MaxNaQihe1dCD8WppoWUNgJvQZxUycLR1dQ7E1ItBWh0Hi-AbchuzHA_LVADhN0G8tEHje_Sut9E4/w360-h640/IMG_20240116_201424_292.jpg" width="360" /></a></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Dün kafamda bir sürü işle uyandım. Aklımdakileri sıraladım alt alta. İnceden yağan yağmurun altında güzel bir yürüyüş yaptık Efes'le. Eve döndüğümüzde sırılsıklamdık ikimizde. Efes'i paklayıp kuruttum, çamaşır makinesini çalıştırdım, banyoyu temizledim derken ofis işleri yığıldı arada listeme gözüm kaydı. Bir iki satırı hallettim. İşle ilgili online bir eğitime katılmam gerekiyordu o ara Bilge' ye tatlı yaptım:) Evi üstünkörü toparladım. Yemek yapacak vakit kalmadı, dünden olanları yedim. Yaprak çıkarttım suya koydum. Aklıma geldi, badem sütü yapayım dedim. Bademlerde suyla buluştu. Akşam gezmesi zamanı gelmiş, yürüyüş grubumuzdan mesaj geldi. Hazırlanıp çıktık. Yağmur durmuştu, vurduk yollara. Baya yürümüşüz, eve gelince aklıma geldi Mubi üyeliğim devam ediyor mu diye baktım. O ara listemde gördüm First Cow filmini ve izlemeye başladım. Bu hafta izlediğim ikinci filmde de Jhon Magaro' ya rastlamak hem şaşırttı, hem sevindirdi. Filmin sonunda yönetmenle yapılan söyleşide onun için bukalemun gibi bir oyuncu diyordu yönetmen. Filme yeni başlamışken Koca geldi, onunla izledik. O da çok beğendi filmi. Tavsiye ederim, şahane bir film.</div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">Bugün aslında muhasebecimle görüşmem gerekiyordu, cuma gününe erteledim. Gidip yaprak sarayım. Yanına da bir çorba yapayım, gerisi günün gelişine, listem bugün dünkü kadar zihnimde dolanmıyor. </div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><div class="separator" style="clear: both; text-align: center;"><br /></div><p></p>bilge ve annesihttp://www.blogger.com/profile/11255243780618239125noreply@blogger.com4