Gün 6



Bu yazıyı Bilge' nin bilgisayarından yazıyorum, resim bulamadım altıncı güne. Bu arada ne çabuk altıncı güne geldik değil mi?

Sabah gözlerimi açtım ve saatte baktım ve saatin çalmadığını fark ettim. Yataktan fırladım, Bilge' yi kaldırdım, kahvaltıyı ağzına tıkalayıp son antibiyotiği de bünyesine yuvarlatıp servise yetiştirdim. Geceden hazırladığım kuru dolmayı ocağa koyup, kitabımı aldım elime, battaniyeyi çektim üzerime. Demiştim içimi acıtacak bu kitap diye. Lotarya bitmek üzere. Arka kapakta şöyle yazıyor Bir  çocuk nasıl düşünür, daha önemlisi ne kadar derinden hissedebilir... Dolmanın pişmesine yakın kahvaltıyı hazırladım, Koca Efes' i gezdirip geldi. En son Koca hunharca Efes' e antibiyotik yutturmaya çalıştığından beri o evdeyse Efes mutfak masasına yaklaşmıyor. Normalde suratını dizime gömer ve salya akıtmaya başlar:)) Israr ettim gel, bir şeyler vereyim dedim ama hiç oralı olmadı:)) Yine bulaşıkları lavabonun önüne yığdım akşamkilerle sarılıp kaynaştılar. Öğlen yemeğimi, bir elmamı çantama attım. Son anda ofiste kalmadığını hatırlayıp biraz da kahve koydum çantama. Arabada cüzdanıma bakarken hafta başından beri tek kuruş harcamadığımı fark ettim.  İlk defa bu kadar uzun zaman dışarıya ev ve ofis harici  çıkmadım. Sanırım pazartesi İ. geliyor, normale dönerim. Bizimkileri yolladım, daha önce bakıp bilet bulamadığım Zorba balesine en önden yer bulup hemen Bilge'yle ikimize yarın akşam için bilet aldım. Sezonun açılışını yapıyoruz:)) Tiyatro da en azından ekim sonuna kadar bir oyun bulamadım, bu çok fena. Öğle yemeğimi yerken iki bölüm House izledim. Efes' le yarım saat kadar gezdik. Markete uğrayıp kahve filan aldım  para harcamama durumunun bacağını kırdım:))

Koca geldi Efes' le beni eve bıraktı, Bilge' den evvel eve geldim adım Bahtiyar  Dolmanın yanına mercimek çorbası yapayım dedim. Bilge gelene kadar çorbayı ve bulaşıkları hallettim. Kitap okumaya devam ettim. Bilge geldi aç değilim akşama yerim dedi. Hemen bir duş alıp saçlarımı kestirmeye kuaföre gittim. Kuaför kalabalıktı yarım saat sonra anca oturabildim. Biraz sohbet, bolca kadın dırdırına karışmış fön makinası sesini arkamda bırakıp yandaki markete girdim. iyi ki bir hafta para harcamadım. Nar ve elma aldım, biraz da kahvaltılık. Eve geldim Efes beni kapıda karşıladı hemen telepatik olarak anlaştık. anneci çok sıkıştım tasmalı falan fark etmez , dışarı çıkalım dedi. Attık kendimizi dışarıya. Parka gittik, parkın yanındaki evde oturan beyaz cazgır teriyer bize uzun uzun havladı. Ben de sakinleşsinler azıcık diye Efes' le banka oturdum, benim ki sesi kısılana kadar havladı sıpa. Biraz daha dolaşıp, eve dönerken Efes beni yokuş aşağı uçuruyordu. Baktım Koca gelmiş, Efes' i eline verip eve tüyecektim, olmadı. Adama bir romantiklik hasıl olmuştu tuttu elimden beraber gezdirelim dedi. Ben zaten gezdirmiştim diyemedim. Düştüm peşlerine. Yarım saatte öyle yürüdüm. Eve geldiğimde Efes' ten daha çok dilim dışarıdaydı. Yemekten sonra battaniyemin altında salonda uyuya kalmışım. Koca' nın hadi kalk yatalım demesiyle uykumun en güzel yerinde zıpladım. Tam geri yakalarım uykumu  diye gözlerim kapalı yatağa doğru giderken kışlık yün yorganı çıkartalım dedi. Bense gel beni öldür olarak algıladım. Sinir oldum. Elyaf yorganın yüzünü çıkarttım, kirliye attım, yün yorganı çıkarttım, yeni nevresim geçirdim, bunları yaparken çok söylendiğimi yatağın yanında uzanan Efes'in kalkıp salona gitmesiyle fark ettim. Tabi uykum kaçtı, Koca horlamaya başlayınca aldım yastığımı salona geldim. Efes' in yanına kıvrıldım. Tv' de garip bir kanalda "Mavi Ay" dizisine rastladım, Allahım Buruce Willis nasıl genç. Böylelikle günü bitirdim 13800 adım atmışım bu arada...


Yorumlar

  1. Vallahi ben hiç yorganı ellemez direk yatağa atardım kendimi, kötü müyüm ne :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder