Efes' le keyif yapıyoruz, mutfaktan bağırıyor Bilge; bıktım artık diye. Bir tarafım aman boş ver dese de, dayanamadım, noluyor yav dedim. Aman efendim dolapta hiçbir şey yokmuş. Buzdolabından bahsediyor. Zaten gün boyu defalarca kapağı açıp aptal aptal bakmasından işgillenmiştim. Dolap dolap değil kimya laboratuvarı gibiymiş. Kavanozlarda kombu anaları, kefir mayaları, filizlenmeye bırakılmış baklagiller...
23.10.2020
Hep bi şikayet:)
Efes' le keyif yapıyoruz, mutfaktan bağırıyor Bilge; bıktım artık diye. Bir tarafım aman boş ver dese de, dayanamadım, noluyor yav dedim. Aman efendim dolapta hiçbir şey yokmuş. Buzdolabından bahsediyor. Zaten gün boyu defalarca kapağı açıp aptal aptal bakmasından işgillenmiştim. Dolap dolap değil kimya laboratuvarı gibiymiş. Kavanozlarda kombu anaları, kefir mayaları, filizlenmeye bırakılmış baklagiller...
20.10.2020
Geçen hafta
Bağıra bağıra ağlayan gençten bir adam gördük. Ne yapılır bilemedik, güvenlikler gelince uzaklaştık.
Dost' gittik, yeni kitaplar aldık. Kızılay' da hızlıca işlerimizi hallettik. Bilge odası için bir kaç poster bastırdı. Çok kalabalıktı, eve gelene kadar maskenin altında bıyıklarımız terlemiş:(
Tüm hafta gökyüzü çok güzeldi. Hafta sonu çıldırdı. Parkta Efes'i gezdirirken fırtına koptu, kocaman kocaman yağmur damlaları, birden doluya dönüştü. Eve kendimizi zor attık.
Ali Simith' in Sonbahar' ını okudum. Aslında güzel bir okumaydı ama kitap bittikten sonra bile kitabın içine tam girememişim gibi bir his bıraktı.
12.10.2020
Hafta Sonu
Pazar sabahı teyzemlerin hobi bahçesine gitmeye karar verdik. Aradım müsaitler mi diye, bir de mangalda balık yapalım dedim. Sevindiler, tamam dediler. Balıkları alıp öğle vakti bahçeye geldik. Kapıdan her girişimde şaşırıyorum. Sonbahar olmasına rağmen bahçeler yemyeşildi. Kalabalıktı da, şehirden kaçan oraya gelmiş gibi. Bahçede pek bir şey kalmamış. Cömert biberleri, sonradan çıkan ıspanakları, etrafta öbek öbek olan ebegümeci ve nanelerden topladık. Komşudan da domates geldi. Koca balıkçıdan lüfer almış, mangalda pek güzel oldu. Efes'le Leblebi' de bolca otlandılar sofradan:)
9.10.2020
Hiç susmuyorlar
Bu gün çok şikayet edeceğim.
Telefonlarımızda mecburen ya da kendi tercihimizle kullandığımız pek çok uygulama var. Hayatlarımıza ne zaman dahil olduğunu hatırlamadığımız, sanki ezelden beri varmış gibi benimsediğimiz uygulamalar bunlar. Özellikle whatsapp gruplarıyla bugünlük sınırlandıracağım bu mevzuyu. En cazip tarafı beleş olması sanırım:)) Eyvallah ne güzel...Bundan sonra başlıyor her şey. Bir dolu gruba bir şekilde dahil oluyorsunuz.Mesela ben de iş grubu var, bizim elimiz ayağımız. İşleri hızlandırmak adına çok faydalı. Buna itirazım yok. Aile içi yazışmaların olduğu grup var, annem bir tek buradan fotoğraf paylaşabildiğini düşünüyor:)) Bilge bu grubu sessize almış, neden diye sorunca çok boş yapıyorsunuz dedi:)) Aslında bu yazıyı yazmakta oradan aklıma geldi. Arada kaptırıyoruz unutuyoruz annemle Bilge' yi:)) Cuma günü grupları var. Cumaları Mekke, diğer günler Rio karnavalı, deli oluyorum...Bayramları toplu mesajlara hiç değinmiyorum... Sonra veli grupları var, akıllara ziyan saatlerde, acayip paylaşımlar. Parktaki köpek sahipleriyle ortak grubuz var, bolca kedi köpek videosu dolaşıyor:)) Merkezle bizimkilerin iş formlarını paylaştığı bir grup varmış, geçen gün aa sizi eklemedik mi dediler, çaktırmadım:) Ekranda mesajı yakalarsan eyvallah, yoksa çift mavi çizgiyi karşı tarafa zaten ispiyonluyor, gördü ama takmıyor seni diye:(( Özellikle pandemi döneminde gına geldi. Herkesin okuduğu ya da izlediği kötü haberi hemen doğruluğunu sorgulamadan paylaşmasına acayip kızıyorum. Neyin tellallığı bu inanın anlamıyorum. Gözüme gözüme sokmayın ne olur zaten ben de görüyorum, belki gözümü kulağımı kapatmayı tercih ediyorum.Sinir bozucu...
Gerçi ne kadar şikayet etsem de gün boyu gözüm bir şekilde yeşil logoda :(
Aslında daha çok diyeceğim vardı sanki, ama bu kadar döküldüm:))İyi bakın kendinize...
5.10.2020
Canım Pazartesi
Öyle sinir bozucu bir hafta sonuydu ki, pazartesiyi kollarımı açarak karşıladım.
Cumartesi günü kahvaltı sofrası masada dura dursun ben Buddenbrook' ları sırtlanıp okumaya dalmışken ilk telefon geldi. Asla hatırını kırmayacağım bir yakınıp saçmanın da ötesinde bir istekte bulundu. İlk defa olmaz dedim ve konu uzamadan telefonu kapattım. Çok kızdım, hep kendime kızardım bu sefer karşı tarafa kızdım.
İkinci telefonda kronik ciddi bir hastalığı olan arkadaşımın ameliyat olması gerekiyor. Uzun uzun araştırmalar sonunda ameliyatın saatine kadar kararlaştırıldı. Gel gör ki hastanenin umursamaz tavrı ne yapacağımızı şaşırttı. Uzun uzun onunla konuştuk. Pek bir şey de diyemedim, pandemi durumu her seçeneği geriye atıyor. Neyse gün içinde yine bir dolu konuştuk. En sonunda ameliyatı başka bir hastanede olmaya karar verdi.
Bilge' ye yardımcı ders kitapları almak için çıkacaktım. Bilge ben gelmem dedi. Hafta içi hazırladığım testleri önüne koydum. Nasıl olsa çözemeyecek (ders dinleyişini görseniz sonuna kadar ha verirsiniz) mecburen kalkıp gelecek dedim. Hepsini yaptı, bana ne halin varsa gör demek kaldı...
Geçen hafta yoga hocamın kedisi patisi çekmeceye sıkışınca can havliyle bunun elini ısırmış. Elinde enfeksiyon oluştu, antibiyotik tedavisi işe yaramayınca hastaneye yatırdılar, hala hastanede. Olmayacak iş...
Derken en bomba haber geldi. Tarçın'ın sahibi arkadaşımızın bir de kedisi var. Ev bahçe katı. Kedi dışarı çıkıp, dolaşıp geliyordu. Akşam ağzı gözü kan içinde gelmiş. Klinikte yatıyor,büyük bir ihtimale araba çarpmış (birinin tekmeleme ihtimalini düşünmek istemiyorum), iç kanama ve kafa tasında kırık var. Parktaki grup toplanıp geçmiş olsuna gidelim dediler. Pek gidesim yoktu, ayağımı sürüye sürüye gittim. Tarçın bizi görünce sevindi,sağa sola çarptı, kızlar ahladı vahladılar. Arkadaşımın gözleri ağlamaktan şişmiş. Çaylarımızı yudumlarken sohbete başladık, çorap söküğü gibi geldi arkası... herkes komik bir şey anlatıyor. Gülmekten yarıldık. Bir saat oturup kalkarız demiştik, gece yarısı eve döndüm:)) Sabah kediden daha iyi haberler geldi, iç kanaması durmuş, biraz daha kalacak klinikte...
Bu hafta sonunu da evde geçirdim. Kafam dağılsın diye dizi izleyeyim dedim. Emily İn Paris' i izledim, iyi geldi... Mutfak alışverişini sanal marketten yaptım. Efes'i gezdirdim. Gün batımları çok güzeldi. Kombu çayı yaptım, anam büyüdü ikiye ayırdım, uykuya yatırdım. Bizimkiler pek sevdi, şifa niyetine işte. Bir de kefir mayalayıp mutfaktan kaçtım...
Sonrası dolap düzeltme... çok yazlıkları kaldırıp, az kışlıkları çıkartma, sağı solu düzeltme ama yaptığın işten çok memnun olmama, sonra uzunca bir boş veeer deme hali...
İyi haberlerle dolu bir hafta olsun diyerek, kaçtım...
1.10.2020
Top Sende
Beş bölümden oluşuyor kitap.İlk bölümde farklı ressamların tarzlarıyla ilgili yazışmaları var. İkinci bölüm Goya yorumlaması gibi, anıları, düşünceleri...daha felsefi. Kitaba hakim iki sanatçı yazışmasından baba oğul yazışmaları daha ağır bu bölümde...
Üçüncü bölüm beni çok etkiledi Manet' in ölmeden önce (49 yaşında ölüyor) yaptığı natürmortlar üzerine yazışıyorlar ve o kadar güzel ki.Her satırı duygulandırıyor.
Dördüncü bölüm dönüp dönüp okuduğum bir bölüm. Hatta Bilge'yle birlikte de okuduk.
Yves şöyle yazıyor; " ...eller resmeder, gözler düzeltir. Eller gözlerin kararlarına tabi olabilir ama eller özgürdür yine de. Özgürdürler çünkü resim sanatı onların özgürlüğüne bağlıdır..." mektup ilerliyor titanyum beyazını hazırlarken fotoğraflıyor, tezgahın üzerinde sekiz şeklinde üzerinde gidip gelinmiş boya...
Jhon' un cevabı; "ev yapımı titanyum beyazına bakıyorum.Pigmentlerin adlarını öğrenmeye başladığımdan beri titanyum beyazı bana cazip gelmiştir. Çinko beyazı makineciler içindi, kar beyazı dekoratörler için ama titanyum beyazı tanrıların takıldığı Parnassos'u çağrıştırıyordu.Palet bıçağınla sekiz figürünü yapman tesadüf olmasa gerek..."
Beşinci bölümde ikisininde çizimleri var.
Kitap bitince merak edip baktım Yves Berger Quency köyünde yaşıyor. Ressam ve toprak işçisi diye yazıyor.
Jhon Berger'in diğer çocuklarını da merak ettim. Diğer oğlu Jacob Berger film yönetmeni ve senarist, kızı Katya Berger Andreadakis ise başarılı bir yazar. Derin bir iç geçirdim, ne güzel diyerek...
19 Mart
Yine uzu zaman oldu buralara uğramayalı. Ortalık yangın yeri, ne yazacak ne okuyacak takat kalmadı bende. Daha kötü ne olur, daha kötüsü va...

-
Leblebi' den mutlaka bahsetmişimdir.Teyzemlerin barınaktan sahiplendilkeri, beş yaşında dişi melez bir köpüş ve adından da anlaşılacağ...
-
Perşembe öğleden sonra başlayan tatilin her günü dolu dolu geçti. Uzun yürüyüşler yaptık. Bozkır kaygısız bir ressamın paletinden fırlamış g...
-
Bu sabah koştur koştur (niye o kadar acele ettiysem) salona gittim. Nerdeyse görevlilerden bile önce. (o kadar abartmışım yani) kayıt işleml...