
31.12.2009
VE DİLEKLERİM...

30.12.2009
ESKİ YIL GİDERKEN

Bilge: Anne ruj isiyoyum
Anne: Boşver napacaksın ruju, sen hem küçüksün
Bilge: Annnnnneeeee ruj istiyyyyyyyyooom dedim sanaaaa
Anne: Tamam parlatıcı sürelim. der ve elindeki parlatıcı ne ara Bilge' nin eline geçip havada uçmaya başladığını anlayamazken
Bilge: Mor ruj istiyoyyyuuuum ben mor
Anne: ??? mor mu? Mor rujum yok ki benim.
Bilge: Bana ne mor ruujjj itiyooooooom.
Anne: ??? ama ben esmerim, mor bana yakışmaz ki dedikten sonra çaresizce çekmeceleri karıştırmaya başlarlar. Kahverengi ve yine kahverengi beğenilmeyen seçeneklerden sonra muhtemelen eşantiyon bir kırmızı ruj bulunur.
Bilge: Hıh bu olur der.Eline küçük bir ayna alıp ruju sürer... Arabada bir ara "rujum geçti galiba" dese de bu mevzu böylece atlatılır. Anne ne akla hizmet sabah sabah bu işkenceye katlandığı sorusunun cevabını, bu yazıyı yazarken bulur. Bugün keyfini kaçıracak hiç birşey olsun istemediğini fark eder...
P.S: şimdi fark ettim Bilge' nin dilini yuvarlayabildiğini:))))
29.12.2009
MUMLUKLAR...

Bunları yeni yaptım. Fırına sığdırabileceğim cam obje arayışım sırasında, bu bardakları buldum. Polimer kille, çiçekler falan yaptım. Attım fırına, çıkınca da vernikledim. Bence güzel oldular. Dün Bilge' nin çarşamba günü kreşte yapılacak "yeni yıl partisi" için alışverişe gittik. Bu arada hediye çekilişi yapmışlar ve Bilge Poyraz' ın adını çekmiş. Biz de akşam oyuncak reyonunda aldık soluğu. Aslında niyetimiz araba almaktı, gerçi aldık da ama Bilgeye. Yani Bilge' ye kocaman uzaktan kumandalı bir araba (ışıklı falan, kocanın yönlendirmesiyle), Poyraz'a ise değişik şekiller yapabileceği öğretici bir set aldık. Bence Poyrazın hediyesi daha güzeldi. Koca hediye paketi yaptırırken, biz bir tuvalet molası verdik. Koşa koşa gittik geldik. "Baba nerdesiiiiiiin" sesleri arasında, babayı bulduk. Arabaya doğru giderken beş karış suratı olan Bilge, arabada ağlamaya başladı. "Bana hediye yaptırmadınııııııızz" diye. Koca sadece Poyraz' ın hediyesini paketletmişti. Ne kadar anlatsakda nafile oldu. Ben elimde oyuncak, otoparktan koşa koşa mağazaya geri döndüm. Paket sırasında kavga ettim (sıramı almaya çalışan bir adamla) ve nihayet hediye paketiyle arabaya geri döndüm. Bilge etrafa önce gülücükler, sonra da paket kağıtlarını saçtı. Evde tüm uğraşlara rağmen çalıştırılamayan araba, koca tarafından değiştirilip gelindi. Sonra birlikte ışıklar saçarak ve "hıııın, hııın sağaa yook sola çevir" sesleri arasında uyuya kaldığımı hatırlıyorum. Sonra yatağıma gittiğimi, ardından Bilge' nin odasında uyandığımı, tekrar yatağıma gittiğimi hatırlıyorum. En nihayetinde sabah Bilge' nin odasında uyandım:))) Bugün kitap almaya gitmek istiyorum. Bir komşum gelecek, kurdela nakışı öğreteceğim. Kargo da gelip gittikten sonra kendimi buz gibi Ankara sokaklarına atacağım...
28.12.2009
BİLGE VE TİYATRO

25.12.2009
İNGİLİZCE ÖĞRENMEK

24.12.2009
OYALANMALIK...

23.12.2009
İNSAN NASIL ZORLANIR?

22.12.2009
SERAMİK GÜLLER

Bu üçüncü denememdi ve sonunda seramik hamurunu istediğim kıvamda yapabildim. Henüz verniklemedim, biraz daha kurumalarını bekliyorum, ardından bir kaç güzellik düşüneceğim. Bugün biraz polimer kil çalışmayı düşünüyorum. Ay sonu gelip işlerim yoğunlaşmadan, bir şeyler yapmalıyım. Bugün hava güneşli, ama buz gibi. Sabah erken kalktım, etrafa şöyle bir baktım ve sonuç olarak; ev gene göçüyor. Gene elime kağıt kalem alıp, günük yapılacaklar listesi yapmalıyım. Sonra üzerlerini teker teker çizip, hem düzeni sağlamalı hem de mutlu olmalıyım:))
Ama ne yaparsam yapayım Bilge' nin odasını düzenleyemeyeceğimi çok iyi biliyorum. Belki dağınık olmasını seviyordur bu yüzden çok da üstüne gitmeyim diyorum. Akşam banyodan sonra saçlarını kuruturken koca bininci kez Bilge' nin saçlarını kestirme isyanını dile getirdi. "Bu ne ya el kadar çocuk, dünya kadar saç" dedi. Adam haklı da, biraz daha kestirmezsek "Rapunzel" olacak. Hafta sonu bu konuyu halletmeliyim. Banyodan banyoya tartıyor, böyle olunca da saçlar
can yakıcı boyuta gelebiliyor. Gerçi annem eğer saçlarını kestirirsem evlatlıktan reddetmekle tehdit emişti ama zaten kısacık da kestirmeyeceğim. Gene bağlanacak şekilde kestiririm. Ben ilkokula başlayana kadar saçlarım popoma kadar uzundu. Nefret ederdim banyo yapmaktan. İlkokula başlayacağım zaman, annem kısacık kesmişti. O kadar mutlu olmuştum ki. Rahmetli büyükbabam beni çok severdi ve saçlarımı kestiği için annemle yanlış hatırlamıyorsam üç ay konuşmamıştı. Tarih tekerrürden ibaret mi acaba? Bugün yanıma Ataol Behramoğlu' nun" Büyük Türk Şiiri Antolojisi" kitabının 1. cildini aldım. Dışarıda buz gibi, ama güneşli bir hava, içerdeyse yanan kombi ve sıcacık çayım. Okumak için iyi bir seçim diye düşünüyorum.
ORMAN
Su değil, mevsimin havası akan,
Duyduğun yaprağın, dalın sesidir;
Suda yıldızların parıltısıdır,
bu karanlıkta bazı bazı çakan...
AHMET HAŞİM ( Piyale)
21.12.2009
ATIMDA ŞURDA OTLAYA DURSUN...

18.12.2009
CUMA GÜNLERİNİ SEVİYORUM

Sahiden seviyorum cuma günlerini. O kadar yıl özel şirketlerde çalıştım, hiç cumartesi pazar tatil olan bir işim olmadı. Hiç 9/5 çalışmadım. Yatak yorgan hasta yatmadığım sürece, hep gittim işime. (Eski patronlarım şahidimdir). Şimdilerde kocanın böyle bir lüksü yok, ama ben gelmiyorum cumartesileri ofise. Bilgeyle Cuma akşamları başlıyor tatilimiz. Evin yakınlarındaki esnaftan ihtiyaçlarımızı alıyoruz. Cuma, cumartesi biraz temizlik, biraz mutfak, dolap düzeni derken, pazar gününe iş bırakmamaya çalışıyoruz. Artık mevsim kışa döndüğünden ev eğlenceleri bulma zamanı. Bu aralar tiyatro da izlemek istiyoruz, bakalım ayarlayacağım birşeyler.Bu hafta taşınmaydı, koşturmaydı derken, telaşlı bir şekilde geçti gitti işte. Gelecek hafta için umutluyum. Sabah platese gittim. Hoca karşımızda esneyip duruyordu ve sürekli "çok cansızsınız hanımlar" diyordu. Yorum yapmıyorum, zira gıcık topla mekik çekerken baya yorum yaptım içimden. Gelecek hafta fitnes programını da ayarlamalıyım. Neyse aslında ben bugün Koca' dan bahsetmek istiyordum. Yılın envanteri şeklinde. Dün Bilgeyle başladım, bugün koca da sıra. Uzun uzun yıllar evvel tanıştık, dile kolay tam 15 yıl önce. Üniversitedeydik o zaman. Ben saçlarım belimde, sonunda da olsa ellili kilolarda tam bir rockçı tayfa kızıydım. Koca ise kıvır kıvır saçları, deri ceketi, pek bir çekingen, gülünce gözleri düz bir çizgi halini alan bir adamdı.Hiç çıkma teklif etmedi, evlenme de teklif etmedi. " Teklif özürlüsü" diyebiliriz kendisine. Lügatında süpriz yapmak, hediye almak, iltifat etmek, hinlik cinlik düşünmek hiç olmadı. 15 yıldır ne saçları döküldü, ne de göbeği çıktı. Hemen hemen aynı kiloda, o zamnlar saçları uzundu, şimdilerde kısa. Adam çok stabil yani. Beraberliğimiz benim 17 onun 18 yaşına denk gelen bir dönemde başladığı için, ben hep birlikte büyüdüğümüz hissine kapılırım. O zamandan bu yana ciddi anlamda kavgamız ya da kalp kırıklığımız olmadı. O hep geveze yüreğimi büyük bir sabırla dinledi. Şefkatini bana hep hissettirdi. Asla kıskanç bir adam olmadı, asla beni şımartmadı. Bazen beni deli edercesine sakindir. Aslında ben de için için bu özelliğine gıpta duymuşumdur. İyi bir adam yönünü, kızımızın doğumuyla iyi bir baba sıfatıyla tamamladı. Bu günlerde gelecek için her ne kadar kaygılı da olsa, çok ama çok çalışarak iyi temeller atmaya çalışıyor. Ben de ona destek olmaya gayret ediyorum. Kötü günler de gördük elbette. Ama anı torbamız güzel günlerle dolu...
17.12.2009
BEN YAKIŞIKLIYIM DEĞİL Mİ?

16.12.2009
SONUNDA TAŞINDIK

14.12.2009
HAFTAYA BAŞLARKEN

11.12.2009
CAN SIKICI BİR SABAH...

10.12.2009
KIŞ VE BİZ...

9.12.2009
YIL BİTERKEN...

Bu defter ve kalemi bu yıl edindim. Sevdiğim şiirler, yazılar, resimler, dilekler hep buraya yazılıyor. Kalemimi de çok seviyorum. Ona 0,7 uç takmak bana öğrenciliğimi hatırlatıyor. Normalde kurşun kalem kullanmayı daha çok severdim, bu kalemi görüp alıncaya kadar.Hayatım boyunca hep böyle defterlerim oldu elbette. Olmalı da bence, bu defterler insanın kişisel gelişiminin en iyi takipçisi. Bu defter otuzlu yaşlarımı temsil edecek benim için. Artık yenisi kırk yaşıma mı olur bilemiyorum. Bu yıl zor bir yıldı bizim için. Yılın başından itibaren hayatımıza dair zor kararlar vermemiz gerekti. Yıllarca yaşadığımız şehri bırakıp, yaşamak için aklımın ucundan bile geçmeyen Ankara'ya yerleştik. Yeni bir iş kurduk. Yeni bir şehir, yeni bir iş, yeni insanlar üçgeninde boğuşmaya başladık. Sıkıntılar yaşadık, hala da yaşamaya devam ediyoruz. Tanıdığım, alışık olduğum insanlardan uzak olmak, aslında bana iyi geldi diyebilirim. Bu şehirde geçmişe dair bağlarım yok belki ama, geleceğe dair sağlam bağlar oluşturma çabasındayım. Bilge' yi yetiştirmek için mükemmel bir şehir olduğunu düşünüyorum. Koca yaptığı işte her zaman olduğu gibi " dürüstlüğünü öven" bir çevre edindi. Çok çalışıyor, çok sıkıntı çekiyor ama bunlar hep güzel bir gelecek için. Ben de ofis işlerini çekip çevirip, hobilerime vakit ayıdım bu sene. Polimer kil, kurdela nakışı, seramik hamuru, akrilik boyalar gibi bir çok yeni merak eklendi, dağarcığıma. Bol bol okumaya, güzel müzikler dinlemeye ve iyi filmler seyretmeye çalıştım. Bu arada Ankara' yı keşfetmeye çalışıyoruz, hala kaybolabiliyoruz, görmediğimiz bir çok yeri var daha... Bu yıl olanları düşünüyordum; bizim taşınmamız, Sibel' in düğünü, Bilge 'nin tam zamanlı kreşe gitmesi, yengemi kaybetmemiz, bu bloğun hayat bulması ve en son erkek kardeşimin askere gidişi... Ne çok şey yaşamışız... Yapılacaklar listeme bakıyorum, en son 16,09,2009 da güncellemeşim. 15 madde yazmışım, çoğu gelecekle ve parayla ilgili dilekler. Ama enteresan iki maddem gerçekleşmiş. Bu sevindirici, zaten listemde sevindirici, çünkü yapamayacağım hiç birşeyi yazmamışım. Kendime pişmanlık duymamayı çok önce öğrettim. Belki de bundandır. Gelecek yıl bana 33 yaşımı getirecek, kızıma da 4 yaşını. Tabi koca da 34 olacak. Sayılar beni hiç korkutmadı, okul hayatım boyunca hep benden büyüklerle birlikte oldum, belki de bundandır, kendimi hep yaşlı hissedişim... Bir 18 yaşımı iple çekmiştim, nedendir bilinmez. Özgürlükle falan alakası yok, farklı bir duyguydu bu, birey olmakla ilgiliydi sanırım...Çocuk sahibi olmadan önce hep otuz yaşımı baz aldım."Otuzdan önce anne olmalyım" diye bir düşüncem oldu ki, Allah'tan bunu 29'um da başardım:) Hiç çocukluk arkadaşım olmadı, hep özenirim çocukluk arkadaşı olanlara. Hiç normal bir kiloda olmadım, hep balık etliydim (şu günlerde balina demek daha doğru), özendim dal gibilere. Hayatımın büyük bir kısmında sigara içtim, yaklaşık 4 yıldır içmiyorum ve bununla gurur duyuyorum. Yabancı dil bilmemek ve dört yıllık bir üniversite diploması sahibi olmamak, hep uktedir içimde. İnsanları hep çok severim, hep çok vericiyimdir, sırf bu yüzden hayal kırıklığına uğramayım diye, sınırlı sayıda insan sokuyorum hayatıma. Sulu gözlüyümdür, hemncecik ağlayabilirim (anneliğin yan etkisi diye düşünüyorum). Gevezeyimdir, bıktıracak kadar. Dağınığımdır, kocayı ve kendimi isyan ettirecek kadar. Şımartılmayı severim, bir de takdir edilmeyi. Hele bir de koca yaparsa bunları, anında tavan yaparım:) Endişeliyimdir, bazen psikopatlık sınırına dayanır endişelerim. Gülümsemeyi ve gülümsetmeyi severim, bir de etrafta gördüğüm bitkilerin latince isimlerini söylemeyi. Bir evlat, eş, abla ve anneyim... Aslında hayattan çok ama çok büyük bir beklentim yok. Etrafımdakileri nasıl mutlu edeceğimi de çok iyi biliyorum. Mesela bir ev sahibi olduğumda, annem çok mutlu olacak. Kız kardeşim, ona olan (az miktarda ki) borcumu ödediğimde, erkek kardeşim yemin törenine gittiğimde, kocam sesimi yükseltmeyi bıraktığımda çok ama çok mutlu olacaklar... Bilge' yi mutlu etmek için özel bir çaba sarf etmem gerekmiyor zaten. Birbirimizin gözlerine bakıp, kıkırdayabiliyoruz...Bu yazı böyle uzar gider aslında... Sonuç olarak yeni yıl için dileklerimi başka bir yazıya bıraktım. Ama yüreğimde ki en büyük dilek; kimse umudunu yitirmesin olur. Herkes Pandora' nın hikayesini bilir, geriye kalan umuda herkes sahip çıksın isterim.Aşağıdaki satırlar sanırım Can Yücel' indi. Aklıma geldi şimdi, yazayım dedim.
Bir deniz anasıdır umut
taa suların altında
açılır, kapanır,
açılır, kapanır
kapanır
açılır...
8.12.2009
BONCUK KAPLAMA

Tahta boncukların üzerini kum boncuklarla kapladım. Bu işlemi "tuğlalama" denilen yöntemle yaptım. Gerçi daha bitmedi. Misinaya yerleştirilip, uçları takılacak. Oldukça zahmetli bir işlem. Bir daha ki denememde daha canlı renkler kullanmayı düşünüyorum. Taşınma telaşı bir taraftan sürerken, dün bunu tamamladım, paylaşayım dedim. Dün Serap' ın öldüğünü duyduğumda, herkes gibi benim de içim sızladı. Gencecik bir yürek, yakıldı ve öldürüldü. İnsanın insana ettiğini gerçekten başka hiç bir canlı kendi türüne etmiyor sanırım. Sözlerin, kelimelerin bittiği yer oldu kafamın içi. Bilge' yi alıp eve geldik. Ofisteki oyuncaklarını da toplayıp getirmiştik. Yemeğin ardından odasında oyuncakları yerleştirdik. Küçük çam ağacını çıkardık, keyifle süsledik. Bir de renk renk yanan ışıkları dolayıp etrafına, fişini takınca prize; değmeyin Bilge ' nin keyfine oldu. O kadar sevindi ki. Tıpkı o renkli ışıklar gibi, parladı gözleri. "Çocukları mutlu etmek ne kadar kolay" dedim kocaya. Mutsuz etmek daha da kolay belki. Ağacımızı süslerken yeni bir yılın umut ve barış getirmesini diledik. Erkenden uyuya kaldım. Sabaha karşı uyandım. Bilge 'nin odasına girdim, renkli ışıkların fişini çektim. Televizyonu açtım. Sabah haberleri Serap' ın ölümünden bahsediyordu, bir de 7 şehitten. Seyrettim, seyrederken gözlerim doldu... Yüreğine ateş düşen aileleri düşündüm, içim burkuldu... Bir şeyler yapılması gerek, birileri çözüm bulmalı...
7.12.2009
BİLGE' NİN HALLERİ

Cumartesi günü evde geçti. Bilge' yle mutfakta vakit geçirdik. Yeni bir poğaça tarifi denedik. Güzel oldu. Yanına portakal suyu sıkıp afiyetle yedik. Yeni filmler almıştık. Onları seyrettik. Çamaşır yıkama dışında, pek bir ev işi faaliyetinde bulunmadım. Pazar günü tembellik furyamıza koca da katıldı. Bilge' yle hoplaya zıplaya, kudurdular. Cumartesi ve pazar sabahları en keyif aldığım şey, gazete okumak. Enlemesine boylamasına, her köşesine ve satırına kadar. Yanında sıcak çayımla. Ardından kitap okudum, film seyrettim,Kocanın patlattığı mısır eşliğinde. Alışverişe ben gittim. Bilge' ye ördüğüm, kolları kısa gelen kazağın kollarını uzattım. Ne sinir birşey, örülmüş şeyi sök, tekrar ör. Bir daha ki sefer hep not edeceğim sayıları. Artık kalmıyor kafamda. Bugün ofisi toparlıyorum. Yeni dükkan sahibiyle kontrat imzalayacağız. Ardından bir sürü ayrıntıyı halletmemiz gerek. Hedefim hafta sonunda yerleşmiş olmak. Umarım halledebilirim. Sabah erken uyandım 6,30 sularıydı. Televizyonda dünden kalma sabah haberlerini seyrettim.Dehşetle, tüm yurtta olan olayları seyrettim. Hiç bir zaman milliyetçi bir insan olmadım. Kastettiğim siyasi düşünce bazında. Elbetteki ülkemi seviyorum, ülkem en iyi yerlerde olsun istiyorum ve bu ülke için bir evlat yetiştiriyorum. Hayat duruşum olarak, hümanist bir insan olmaya gayret ettim. Bir çok kürt arkadaşım, komşum oldu. Hayatımın hiç bir döneminde "kürt" kelimesini duyunca tüylerim diken diken olmamıştı, ta ki bugüne kadar. Hükümetin tutumu, son yaşananlar artık öyle saçma sapan ki, benimle birlikte birçok insanı da dehşete düşürüyor. Geçmişten bugüne doğudaki insanlarımıza eşit olanakların, özellikle de eğitimin verilemeyişi elbette ki büyük hata. Ama küçücük çocukların ellerinde taşlarla polise, sağa sola saldırmasına müsade ederek, hatta teşvik ederek, ortalığı savaş alanına çevirmek, nasıl bir arayıştır, anlam veremiyorum. Yıllar evvel (10 sene kadar önce) bir otel inşaatı şantiyesinde çalışırken koca, yaşadığı bir anıyı anlattı bu sabah. "Öğle paydosu verilince doğulu amelelerden birisi, küreği yüklendi omzuna istiklal marşını mırıldanarak, yemekhaneye gitti. Ben de bu ülke kolay kolay bölünmez diye aklımdan geçirmiştim. Şu gelinen noktaya bak" dedi.. Bu insanlara ne oldu peki, nerdeler şimdi. Bizler onları bu kadar mı sahipsiz bıraktık da onlar kendilerini farklı bir halk olarak görüp, ortak bir tarihimiz yokmuş gibi düşünmeye başladılar. Terörist örgüt o zaman da vardı. Ama çoğu kürt vatandaş onları kendilerinden kabul etmiyordu. Bayramda yeni tanıştığım biriyle sohbet ederken "Adana' dan ilerisi yok bizim için" lafını Türklüğüyle övünen birinin ağzından duydum. Nasıl bu kadar kolayca telaffuz edebildiğine inanamadım. Gelecek korkutmaya başladı beni, eskiden de korkutuyordu ama bu kadar gözümün içine sokularak değil...
4.12.2009
BİR AVUÇ POLİMER KİL

3.12.2009
HAYAT AĞACI

2.12.2009
GERÇEKTEN SOĞUK

1.12.2009
BİZ GELDİK

23.11.2009
YOLLARA KOYULMA ZAMANI...

Erkek kardeşimin askerlik yapacağı yer belli oldu. Kastamonu-Gölköy' de yapacak. Ayın 1' de asker oluyor. Annem yalnız kalacak. Bu konuda yapabileceğim hiç birşey yok. Keşke olsaydı. Bu sabah yine tahsilatlarla uğraşıyorum. Gelince sıkışmasın diye işlerimi de halledeyim diyorum. Saçlarımı da boyatma işini aradan çıkartırsam, benden keyiflisi olmayacak:) Aslında yazacak çok şey var diye düşünüyordum ama kafam bu kadar doluyken başarısız bir çaba olacak. Bugün köpek yavrusu gibi kocaya bakınca, bana "seni seviyorum" dediğini fark ettim. Buna da isyanımı dile getirdim:)... Cuma günü uzun uzun Can Yücel şiirleri okudum. Ruhumu dinlendirdim, keyiflendirdim...
ANAYASASI İNSANIN
"Paul Eduard için yazılmıştır"
Kan yasası bu insanın;
üzümden şarap yapacaksın
çakmak taşından ateş
Ve öpücüklerden insan
Can yasası bu insanın;
Savaşlara, yoksulluklara
ve binbir belaya karşın
İllede yaşayacaksın.
Us yasası bu insanın;
Suyu şavka döndürüp,
düşü gerçeğe çevirip,
düşmanı dost kılacaksın.
Anayasası bu insanın
emekleyen çocuktan,
uzayda koşana dek
yürürlükte her zaman
CAN YÜCEL
20.11.2009
İLK PLATES SEANSIM

19.11.2009
KIZIM BÜYÜRKEN

18.11.2009
SONUNDA

17.11.2009
BİLGENİN ÜÇ KULAĞI

16.11.2009
BİLGE VE GRİP

12.11.2009
BİLGE' NİN YENİ LAMBASI

11.11.2009
UNUTTUĞUM ŞEYLER...

10.11.2009
SABAH HENGAMESİ

çocuğumun çok çabukve çok şey öğrendiğini fark ettim. Bu aslında korkutucu belki, ama ayak uydurmamız gereken (anne baba olarak) bir gerçek. Bu aralar insan beyni üzerine kitaplar okuyorum. Özellikle bilimsel yayınlar, ağır bir dili yoksa ilgimi çekiyor. Sanki bir yere ulaşmak için haritalar gibi. Yol üzerindeki yerleri, yolları size kesinliği kanıtlanmış ya da kanıtlanmak üzere olan bir dille anlatıyorlar. Yeni başladığım "Kralın yeni usu-Fiziğin gizemi" adlı kitap da benim için bu katagoride. "Bilimin bugüne kadar gerçekleştirdikleri dramatiktir. Doğayı yorumlamadaki olağanüstü gücümüzün neleri elde etmemize yardımcı olduğunu görmek için, etrafımıza bakmamız yeterli..." böyle başlıyor kitap. Bu sabah güneşli bir Ankara sabahı var yine. Yine Bozkır beni şaşırtıyor, gözüm takvimde Kasım ayına baktıkça gülümsüyorum...
9.11.2009
KALABALIK HAFTA SONU

Hafta sonu havanın güzelliğinden faydalanıp Bilge' yi dışarı çıkartırız diye düşünürken, kocanın burda yaşayan akrabaları bize gelmek için aradılar. Pazar sabahı erkenden kalkıp bir sürü şey hazırladım. Gelecek insanların kaç kişi olduklarını, ne severler ne sevmezler bilmediğim için fazlaca ve çeşitli şeyler hazırlamak durumunda kaldım. Öğlen her şey bittiğinde yorgunluktan ölüyordum. Bir de Antalya' da ki akrabalar gibiyse, tamam kötü bir gün olacak diye düşünüyordum. Gelen insanlar beni çok şaşırttılar. Güzel bir gün geçirdik. Hazırladıklarım beğenilerek yenildi. Hoş sohbet derken akşam oldu. Bu işten en çok Bilge keyif aldı. Çocuklarla oynadı. Bayılır zaten kalabalıkta olmaya. Bütün gün hopladı zıpladı, derken öğle uykusunu uyumadı. Akşam 7 de uyuya kaldı. Gece 3 gibi uyandı, beni yanına çağırdı sonra da geri odama yolladı. Benim uykum darma duman oldu. O yüzden bugün pek iyi görünmüyorum. Yukarıda ki turuncu kazak Bilge' ye yeni ördüğüm kazaklardan ikincisi. Bilge bunu çok seviyor. Kurdelasını beraber yaptık. Beresi de yeni ördüğüm ama bir türlü fotoğraflayamadığım atkısı da olan takımı.
Daha önceden görüp aldığım bu cam fanusu da polimer kilden desenlerle süsledim. Boncuk yapıştırdım. Önce mumluk olarak düşünmüştüm ama sonra uygun renkte yapraklar koydum. Güzel bir dekorasyon malzemesi olarak evde yerini aldı. Bu arada yeni ev alan bir arkadaşım görmüştü o da çok beğendi. Bugün ona iki tane yapacağım. Çam sakızı çoban armağanı diyerekten.Ticaretten nefret ettiğimi fark ettim. Bu garip piyasada iş yapmaya çalışmak o kadar sıkıntı verici ki. Issız bir ada da yaşama isteğim depreşiyor...
6.11.2009
BİRAZ ONDAN BİRAZ BUNDAN

çok ama çoook ihtiyacımız vardı:) Dünkü yoğunluk bugün de devam ediyor. Koca Şereflikoçhisar yolunda. Telefonlarımızı değiştirdik. Herkes cepten aradığı için program yapamamaktan şikayetçiydi. Ben de böyle bir çözüm buldum. Ama şu yazıya başladığımdan beri en az 10 telefona cevap verdim. Adamın bunaldığı kadar varmış. Nerde kalmıştım, üretkenlikten bahsediyordum. Sabah yatak odasında çoraplarımı giyerken "etejer albümümüz" de ki fotoğraflara takıldı gözüm. Zaman ne çabuk geçiyor. Bilgenin bebeklikten kız çocukluğuna geçişini, yakınlarımızın ve bizim yanımızda dururken, suratlarımıza nasıl bir neşe ifadesi taktığını fark ettim. " İyiki yapmışım " diye aklımdan geçirdim. Sonra dişlerimi fırçalarken aklıma komik bir şey geldi. "Teşhircilik" diyince benim aklıma sağını solunu açıp rahatsız bir şekilde gezen, sonrada çekiştirip duran insanlarla, vücudunu belli bir amaç için kullanan insanlar gelir. Asla tutucu bir insan değilim. Kocam da asla kılığıma kıyafetime karışmaz. Bazen bir kadına mini bir eteğin çok yakıştığını görüp, ne güzel taşıdığını da vurguluyorum. Ama bu daha önce bahsettiğim iki duruma da girmeyen, keyif için giyinen ve bunu baktığınız da anladığınız insanlar için geçerli. Bana ne milletin üstünden başından değil mi? Bence de banane, benim asıl aklıma gelen bu beden teşhirciliği yerine, beyin teşhiri yapsa insanlar düşüncesiydi. Fikirleri olsa gösterecek (abartarak şöyle) Bunu ne kadar daha açar, ne kadar daha çok insana gösterebilirim diye uğraşsalar. Dolaşsalar mesela kitapçı, kitapçı. Okusalar, izleseler, dinleseler, sonra da teşhir etseler.( fantazinin de böylesi) Bunlar geldi sabah sabah akıl diyarıma. Yok ben bu telefonlardan toplayamayacağım bu yazıyı. Bu da böyle olsun napalım :)
5.11.2009
BU NEDİR ACABA?

Bu gün güneşli bir sabaha uyandık. Beklediğim ışık henüz yanmasa da, kocayla akşam uzun uzun konuşup, umudumuzla bir mum ışığı yaktık. İçimiz ısındı. "Allah çözemeyeceğimiz dert vermesin, özelliklede sağlık derdi" dedik. Bugün koşturmacalı birgün. Bir sürü iş var yetişmesi gereken. İş demek, kazanç demek , mum ışığımızı kuvvetlendirmek demek. Ben elimde Ankara haritası kocaya yol çizmeye çalışıyorum. İşlerini nasıl çabuk ve en kısa yoldan haleder diye. Ankrada' ki birçok Liseye montaj yapacak. Keşke ben de onunla gidebilseydim. Bir sürü yer görecek. Bilge'yle sabah bozuk ayrıldık. "Elbise giyeceğim" diye tutturdu. Ben "hayır olmaz hava soğuk" diye tutturdum. Tartışmaya yataktan fırlayan koca son noktayı koydu. Dışarıda ilkokullu kız bebeblerinin üzerlerine büyük gelen formalarını görünce"onlar etek giymiiiiiş" dese de, surat asarak kreşe gitti. Bende bir daha kapıdan çıkarken etrafta formalı çocuk olup olmadığına bakmaya karar verdim :)
4.11.2009
KAZAK 1

3.11.2009
BEN YAPTIM...

ARKADAŞIM BADEM AĞACI
Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek kara kış
Açarsın çiçeklerini.
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü
Bir güler yüz, bir tatlı söz
Açarım yüreğimi hemen.
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni kara sevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya.
AZİZ NESİN
19 Mart
Yine uzu zaman oldu buralara uğramayalı. Ortalık yangın yeri, ne yazacak ne okuyacak takat kalmadı bende. Daha kötü ne olur, daha kötüsü va...

-
Leblebi' den mutlaka bahsetmişimdir.Teyzemlerin barınaktan sahiplendilkeri, beş yaşında dişi melez bir köpüş ve adından da anlaşılacağ...
-
Perşembe öğleden sonra başlayan tatilin her günü dolu dolu geçti. Uzun yürüyüşler yaptık. Bozkır kaygısız bir ressamın paletinden fırlamış g...
-
Bu sabah koştur koştur (niye o kadar acele ettiysem) salona gittim. Nerdeyse görevlilerden bile önce. (o kadar abartmışım yani) kayıt işleml...