ESKİ YIL GİDERKEN

Biz, yani maaile eski yılı böyle uğurluyoruz.(Koca böyle bir poz vermeyi redetti). "Allah aratmasın 2009' u ve yeni yıl güzel olsun" la başlayan tüm iyi dileklerimizi diliyoruz. Sembolik de olsa keşke bir dilek ağacı olsaydı yakınlarda. Dalına gidip, bir parça birşey bağlasaydık. Kimse kötü bir dilek için böyle bir serenad yapmaz heralde. O yüzden belki, iyi dileklerimiz ağacın dallarını o kadar doldururdu ki, gerçekleşme ihtimaline olan inancımız artardı. Dün "ayaklarımın altı acıyana kadar dolaşma "isteğimi yerine getirdim. Teyzeme ve kuzenime yeni yıl hediyeleri aldım. Kendime eldiven ve kitaplar. Elif Şafak' ın "Aşk"ını ve Turgut Özakman' ını "Cumhuriyet" ini aldım. Otobüste yanımda Bilge olmadığı için kimseyle tanışmadım, kimse bana yer vermedi, kimseyi gülümsetemedim. Gene o olmadığı için, karnımı doyurmadan geldim:)) Etrafa daha bir dikkatli baktım. Sokak ve cadde isimlerini belleğime kaydetmeye çalıştım. Gene kayboldum, ama yolumu buldum. Bir ara "keşke yanımda biri olsaydı" diye geçirdim içimden, ama olsun iyi geldi dolaşmak. Akşam market alışverişi yapıp, kendimizi mutfağa attık. Koca bir taraftan ben bir taraftan yemeği hazırladık. Uydurma bir çorba yaptım, ama çok güzel oldu. Koca da herzaman ki gibi etli bir yemek yapıp "bu işi biliyorum ben " sözleri arasında güzel bir yemek yedik. Bilge itiraz etmeden yediği zaman, akşam yemeklerini tadına doyulmuyor. Ardından tırsarak " Supernatural" ı izledik. Koca bayılıyor bu diziye. Çamaşırları katlama başarımın ardından, maksimum 3 gün içinde yerlerine kaldırma sözü vererek mutfağa daldım. Mutfak önlüğünü taktığımı gören, Bilge gölge misali bitti dibimde. Biraz şamata, baya gürültü ve ciyaklama sesleri arasında bugün ki "yılbaşı partisi" için, kek ve poğaça yaptık. Meyva ve mayva suyu da ekleyip, elimizde poşetler, sabah kreşe bıraktık Bilge'yi. Bir ara "ben de geleyim partiye" dedim "hayııır büyükler gelemez" dedi. Bir de sabah ki korkunç diyoloğumuz var. Aynen şöyle gerçekleşti;

Bilge: Anne ruj isiyoyum
Anne: Boşver napacaksın ruju, sen hem küçüksün
Bilge: Annnnnneeeee ruj istiyyyyyyyyooom dedim sanaaaa
Anne: Tamam parlatıcı sürelim. der ve elindeki parlatıcı ne ara Bilge' nin eline geçip havada uçmaya başladığını anlayamazken
Bilge: Mor ruj istiyoyyyuuuum ben mor
Anne: ??? mor mu? Mor rujum yok ki benim.
Bilge: Bana ne mor ruujjj itiyooooooom.
Anne: ??? ama ben esmerim, mor bana yakışmaz ki dedikten sonra çaresizce çekmeceleri karıştırmaya başlarlar. Kahverengi ve yine kahverengi beğenilmeyen seçeneklerden sonra muhtemelen eşantiyon bir kırmızı ruj bulunur.
Bilge: Hıh bu olur der.Eline küçük bir ayna alıp ruju sürer... Arabada bir ara "rujum geçti galiba" dese de bu mevzu böylece atlatılır. Anne ne akla hizmet sabah sabah bu işkenceye katlandığı sorusunun cevabını, bu yazıyı yazarken bulur. Bugün keyfini kaçıracak hiç birşey olsun istemediğini fark eder...
P.S: şimdi fark ettim Bilge' nin dilini yuvarlayabildiğini:))))

Yorumlar

  1. ikinizde çok tatlısınız yaa...blogunuza fotoğraflarınıza bayıldım,imrendim size...maşallah...
    sevgilerle

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ederim, yorumunuz beni mutlu etti. En kısa zamanda bende bloğunuza misafir olacağım. Kendinize iyi bakın

    YanıtlaSil

Yorum Gönder