GAZİANTEP ARDINDAN ŞALIURFA

Çok ama çok güzel bir yolculuktu, keşke daha uzun sürseydi. Gece çıktık yola, dolunay eşliğinde uzun uzun tuz gölü manzarası seyrettik. Sonra Kocanın "Teksas gibi" benzetmesiyle Adana Otobanı, git git bitmeyen yol, nihayet sabah yedi gibi Antep' e varmamızla sonlandı. Antep' te beni ilk büyüleyen yol kenarlarında ki bu devasa top akasyalar oldu.
Tabi ben fotoğrafları biraz sondan başa edasında yüklemişim, artık idare edin:)) Tam bir baharat cenneti. Baharatçıların arasında gezerken burnuma gelen mis gibi kokular bana baharat konusunda çok cahil olduğumu hissettirdi.


Hiç altın sevmem ama bu vitrinler dönüp şöyle bir baktırıyor...


Antep tam bir el işçiliği cenneti. Giderken yanınıza bol bol çanta alın.İnanın içini doldurup dönersiniz:) Çok ama çok ucuz.Nerdeyse her dükkanın önünde hayran hayran baka kaldım. Hayatımda görmediğim gümüş işçiliği, ahşap ve bakır şaheserler gördüm.


Bu şerbetçi arkadaşlar Antep' e has "meyan şerbeti" satıyorlardı. Pozları karşılığı, almam gerektiğini söylediler ama ben acılı kuru köfte yediğim için midemden korktum ve içemedim.



Kendime bu cicilerden aldım, tabi bakır cezve ve sos tavası da:))


Sedef işçiliği burda çok önemli bir sanat. Ahşapla hayranlık verici bir görüntü sağlıyor.Bir de çok güzel telkari örnekleri gördüm.

Antep tarih ve el işçiliği kokuyor, her yer hanlar hamamlar dolu. Esnafı da gerçekten "esnaf" gibi, hem güler yüzlü, hem de emeklerini çok ucuza satıyorlar:(


Alışkanlıklarına bağlılar, kolonyalar bu işlemeli kaplarla, kahve işlemeli cezvede , şekeri keza gene öyle ve öndeki ehli keyh denen bardak gibi kapağını açınca içinde bir kahve fincanı barındıran şekliyle ikram ediliyor.



Bu arkadaşın adını unuttum ama hamur kalıbı olduğunu biliyorum...


Bilge'ye burdan süsülü bir darbuka aldım, dümbek dümbek şarkı planlarken yardımcı oluyor. Bu arada yol boyu yeni şarkı planları dinledik kendisinden. (not: şarkı planlamak: şarkı uydurmak)




Ve tabiki baklava, en hızlı geçtiğim vitrinlerden:)




Antep işi, o kadar güzel o kadar emek istiyor ki, yapanların eline sağlık demek düşüyor bana...


Bu iki güzel hanım bizi evlerinde konuk eden insanlar. Uzun süredir tanıştığım en cana yakın, en tatlı ve yüreği en temiz insanlar. Sevgili Şenay (solda) güzeller güzeli kızı İpek' le anne kız ancak bu kadar dim dik bu kadar güzel olurlar dedirttiler bana. Leyla (sağda pembe kıyafetli) bizi evinde ağırlayan, misafir perverliğin kitabını yazabilecek çok marifetli bir kadın. Çalışıyor olmasına rağmen geceden "yuvalamasını" yapan bizlere evini açan güzel insan. Öyle samimi öyle içtenlerdi ki, galiba tüm kış boyu insanlardan dem vuruşuma karşın Rabbim beni onlarla tanıştırdı. Küçük bir not bence Antep onlarla gezince güzelliğine güzellik kattı.



Bu küçük Bey Leyla' nın küçük oğlu, Bilge' yle aynı yaştalar. Bir de onun 9 yaş modeli vardı.(Mert üzgünüm seni çekmemişim) Bu iki kıpır kıpır oğlanın oyunlarına eşlik edip, hasar görmemeyi başararak Bilge beni birkez daha şaşırttı. Sofra fotoğraflarımızı koymuyorum artık ayıp olmasın diye. Ama anlatmazsam çatlarım, sabah kahvaltıda çeşit çeşit ev yapımı reçeller, Antep, Antakya peynirleri tattık. Polenli bal, dut reçeli, fıstıklı incir reçeli ilk kez denediğim tadlardı. Bir de fıstık kıracağı gördüm ilk kez. Fıstığın kitabını yazan bir şehir de şaşırmamak lazım. Sonra Şenay' ın "acı severmisin" sorusuna" tabi" diyen ben bin türlü baharatla özel tepsisinde yoğrulan "kuru köfte"yi ilk tattığımda ejderha edasıyla ağzımdan alev çıkacağını düşündüm. Ama yinede yedim:)) akşama tabiki "yuvalama" ben daha evvel başka bir çeşit denemişim, bayıldım... Benim "çatlayacağım artık" sözüme, Şenay' ın "yemek yemekten çatlasa bizim Antep'liler çatlardı, korkma birşey olmaz" demesi beni öldürdü.


Öbür gün Urfa' ya gittik ve ben akıllı fotoğraf makinamı diğer çantamda unuttum. Ama Leyla yollayacak fotoğrafları. Bunlar telefonla çektiklerim. Burası Balıklı Göl, tıklım tıklımdı. İnsanlar dua edip, ibadet ediyorlardı... Ben de açtım ellerimi ve güzel dilekler diledim...

Bilge' nin bakamya doyamadığı balıklar. Gidene kadar "balık yiyelim" diye tutturdu. Öyküsünü biliyorduk ama Leyla' nın anlatımıyla yolda bir kez daha keyifle dinledik. Urfa ' da tıpkı Antep gibi, el işi ve tarih cenneti. "Medeniyetler Beşiği" tam olarak ona yakışan bir sıfat. Esnafı orda da samimi ve güler yüzlüydü. Dönüş yolunda Birecik' te Fırat' ın kıyısında meşhur "patlıcan kebabı" nı yerken saat gece 23 ' tü. (hala inanamıyorum)
İnsan kafasında tatil programları yapıyor ama çok şeyi atlıyor sanırım. Hiç aklımda yokken oralara gitmek, bu güzel insanlarla tanışmak bana çok güzel bir lütuf oldu. Şenay' a, Leyla' ya, Mustafa' ya ,çocuklara ve güzel İpeğe burdan kocaman teşekkür ediyorum ve sevgilerimi yolluyorum...







Yorumlar

  1. fotoğraflara baktıkça senin yerinde olmayı ne çok istedim, ofiste o kadar çok bunalmışken senin fotoğraflara bakınca içim açıldı

    YanıtlaSil
  2. inşallah o bakır cezvelerden banada almayı akıl etmişsindir :)

    YanıtlaSil
  3. aslında biz teşekkür ederiz.biz aslında yapmak istediklerimizi yapamadık malesef zamanın kısıtlı ve kadir beyin işlerinden dolayı.ama inşallah birdahaki seferde 1 hafta ayırırsanız işte ozaman yapmak istediklerimizi yapmış oluruz.saygı ve sevgilerimizle gaziantepten
    mustafa sakallı sağlıcakla kalın bayyyy

    YanıtlaSil
  4. slm ben leyla canım öncelikle bizi ve memleketimizi bu kadar güzel anlattığın için teşekkür ederim.senin bu şah eser anlatımınla dahada güzelleşti canım. o pasta kalıplarının adı(kereviç) kalıbı.En kısa zamanda tekrarını diliyor sağlık ve esenlikler diliyorum.HOŞCAKAL CANIM.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder