03 Ekim
Sabah bitirdim kitabı. Gwendoline Riley' in kalemiyle tanışmam İlk Aşk kitabıyla oldu. Elimde bir kitabı daha var tanıdıklarım arasında kitabı beğenen çıkmadı diye erteledim okumayı. Bu sene içinde okunacaklar arasına yerleştirdim diğer kitabıda. Gelelim bu kitaba, bazı bölümlede kayboldum, kitap daha uzun olsa kesin bırakırdım. Olayları olduğu gibi yazıp, duygulardan bahsetmeyişi garip geldi. Duygusuz değil de tarifsiz mi, açık açık değil mi öyle bir şey işte anlatamıyorum. Kötüydü demiyorum, ilginçti. Dün kitap masamın üzerindeyken, gelen kargoyu açtım. Çıkan kitabı kenara koyarken Bilge gördü. Boris Vian' ın Mezarlarınıza Tüküreceğim ' ini eline alıp arka kapağı okumaya başladı, bir taraftan da bana soruyor. Konusu ne ? diye. Bilmiyorum dedim, henüz okumadım.İlk Aşk' ı uzattım bunu okuyorum, bundan bahsedebilirim dedim. Dudağını büzdü. Önyargı mı bu dedim, aşk bu kadar tanıdık bildik bir konu mu? Kahkayı bastı öyle tabi dedi. Ah gençlik ne kadar tatlısın. Cahillik özgürlüktür lafını boşa söylemişler (vardı değil mi böyle bir söz?)
Geçen akşam bateri dersine Koca bıraktı hocamla beni. Ders inanılmaz iyi geçti, hocam çıkışta Koca' yla sigara içerken, kulağıma Koca' nın evde sürekli çalışıyor sözü geldi. Oysa bu hafta hiç çalışmamıştım, hatta yeni birşeyi yapamayacağımı düşünüp dersleri bıraksam mı diye aklımdan geçirmiştim. Baget tutuşuyla ilgili bir çalışma yapmam gerekiyordu ve izlerken çok zor geliyordu. Belkide bu yüzden elime baget almadım bir hafta. Sonra çalmaya başladım. İlk sağ elim anladı tutuşu, sol önce aksadı, güçsüzdü sonra sanki zihnim yol verdi ve sağ elime uyum sağladı. Bense kendime dışarıdan baktım, inanamadım olana. Çok hoşuma gitti, ellerime, kulaklarıma ve zihnime teşekkür ettim. Aslında konu bu değildi, Koca' nın bana değilde hocama çok çalıştığımı överek söylemesine bozuldum. Bunu bana hiç söylemedi, takdir bekliyormuşum.(çok insanca) Bunu ona söylesem ihtiyacın yok ki der. İhtiyaç meselesi değil bu, ister cesaret, ister ateşi körüklemek diyelim güzel ve insanca bir duygu. Takdir edilmeye ihtiyacımız var. Bu iyi hissettiriyor. Önce kendimize, sonra yakındakilere. zaten biliyorlardır demeyin, duymak çok iyi geliyor. Kendinizden de esirgemeyin.
Nasıl Olunur podcast serisinde Nilay Örnek' le Ergin İren sohbetini dinledim. Ergin iren Kılıç Ali Paşa Hamamı' nın sahibiymiş. Hamamın restorasyon süreci, hamam kültürü ve tarihi üzerine oldukça ilginç bir söyleşiydi. Ben de hamam kültürü hiç yok, çok küçükken sanırım dört beş yaşlarımdayken kasaba hamamına gittiğimizi hatırlıyorum. Sonrasında bir kaç kez kaplıca deneyimim oldu oldukça klostrofobikti. Sanırım bu yüzden ne spa, ne masaj ilgimi çekmediği gibi uzak durmayı tercih ettim. Podcasti dinledikten sonra Leylakdalı'mın bir ara verdiği Murathan Mungan' ın Hamamname sine başladım. İlk sayfadan sardı sarmaladı. Bir az sıcak bakar oldum hamam fikrine, sevgili arkadaşlarımı yoklamalı hazır kış geliyorken gidilir sanki:))
Ay daldan dala konan bir kuş farz edin beni. Nereden başlayıp, nereden çıktım yazının sonunda:)
İyi bakın kendinize...
Ayy, hamam çok severim. :))
YanıtlaSilBu kadar kitap yazısından kalan bu mu dersen, haklısın. ;)
Ya Sevin Abla keşke aynı şehirde olsaydık, hala kimseyi bulamadım😔
Sil