Çocuk olmak...





Çamaşırları, benden başka serecek kimse olmamasının "ne büyük bir talihsizlik olduğunu" mırıldanarak balkondaki çamaşırlığa belli bir düzende sermeye başladım. Aşağıdan önce komik bir Ankara şivesi geldi kulağıma. Benim baktığım yerden, sevimsiz arka bahçede üç oğlan çocuğu. En fazla on, on bir yaşlarındalardır diye tahmin yürütüyorum. İkisi çiroz kıvamında duvara oturmuş, diğeri baya topalak. Elinde bir sopa, zavallı cılız ağaç gövdesine vuruyor. "Tak tak" sesleri bana kadar geliyor. Ama nasıl bir hırsla, vur babam vur. Hemen en kötü ve sinir bozucu ses tonumla seslendim, ara vermeden azarladım bir de kötü kötü baktım. Sadece kötü bakışlarıma yanıt olarak, topalak olan kötü bakış fırlattı. Ağaca vurmayı da bıraktı. Benden tırstı diye zafer  edasına bürünmüştüm ki, cüssesinden beklemeyeceğim çeviklikte duvarın üstünden zıpladı. "Dede nereden geliyorsun ?" dedi. Dik yokuştan ağır ağır, bastonundan destek alarak inen beyaz saçlı, beyaz sakallı adama. Dede "camiden geliyorum" dedi. Topalak " dede bana para versene " dediğinde, dede elini cebine attı. Topalağın yüzü aydınlandı. Diğer iki çiroz merakla "kaç para verdi" diye sorarlarken, gelen cevap, onları da mutlu etti. Duvarın üstüne üçü birden konuçlanıp parayla neler alabileceklerini hesaplamaya başladılar. Dede yokuşu bitirmek üzereydi. Ben çamaşırları asmayı bitirirken, dede gözden kayboldu. İçimde kocaman bir özlem ve garip bir kıskançlık duygusu bırakarak...



Yorumlar