22 Aralık

İki gündür yemek yemekten fenalık geçirecek hale geldim. Yaz başında tüm dişlerini yaptırmaya başlayan Koca' nın sonunda tedavisi bitti. Dişleri yerleştirildi, ilk başta bir miktar göz yaksa da sonuçtan herkes memnun. En çok istediği tost yemekti. İlk iş tostunu yedi, sonra başka bir şey, başka bir şey, daha da başka bir şeyler ...
Neyse bu hafta çok daa fazla özen göstermeli yediğimize içtiğimize diyerek bu konuyu bir kenara kaldırayım. Bu arada benim dişte de bir şeyler yapıldı. Eski amagram dolgu kaldırıldı, yenisi yapıldı. Sinire yakın ağrının kaynağı olabilir dedikleri bir yere ilaç koyup üzerini kapattılar. Bir hafta da böyle bekleyeceğiz. Acı azaldı ama hala var. Sanırım kanal yapılacak. 
Perşembe günü bateri hocamla erken buluştuk. Kahve içerken bana ölçüleri anlatı anlattı, ben kafamla onayladım. Kağıt üzerinde anladım. Yeminle işsiz gibi ölçü yapmışlar. Ben on altılıkla bittiğini düşünürken otuz ikilik ölçüleri görmemle şok geçirdim. Neyse üç haftadır süründüğüm ritmi dersin sonlarına doğru net çalabildim. Artık geriye hızlanmak kalıyor, bakalım. Bu kıvranma hali, yapamayacağım kaygısı, çabalama ve sonucunu alma duygusu o kadar kıymetli ki. Bu yıl kendim için yaptığım en güzel işlerin başında bateri dersleri var. 
Dün sabah kat kat giyinip bahçeye gittik. Brokoli ve karnabaharlardan çoğu hayatta. Sanırım yaz sebzeleri olacaklar. Çok yavaş büyüyorlar. Giderken ve dönerken manga okudum. Bu yıl bitmeden bitirmek istediğim iki seri var. Bahçede çizim yaptım, Bahçıvan Ve Ölüm' den bir bölüm okudum, boğazım düğümlendi. Sonra saldım gözyaşalarımı. Georgi Gospodinov' un kitabı bu ara herkesin einde. Babam bahçıvandı.Şimdi bir bahçe cümlesiyle başlıyor. İlk bu cümleyi okuyunca kitabı geri kapatmıştım. Bu büyük yas hikayesini o an okumaya hazır olmadığımı anladım. Her seferinde gözüm kitaba takılıyordu, geçen hafta nihayet başladım. Edebiyat ne kadar büyülü bir aracı. İliklerime kadar hissettim, üzüldüm ağladım. Çok yerlerime dokundu, bu duygularla kalabildim ve okumaya devam edebildim. Yılı ve her zaman korktuğum bu yaşımı (babamın öldüğü yaşı) bu yası okumaya ihtiyacım vardı. Düğüm düğüm çözülüyormuşum gibi hissediyorum sayfaları çevirirken.


Aslında Mucit' ten bahsedecektim. Yazarın daha evvel Miras kitabını okumuş ve çok beğenmiştim. Sanırım bu yüzden beklentim yüksekti. Beklentimi pek karşılamadı. Kitabı bitirince sahiden kitabın kahramanı yaşamış mı ve sahiden böyle bir icat var mı diye. Tamamen kurguymuş. Kurgunun sahiciliği, dilin büyülü gerçekçiliği hatırlatışı güzeldi. Zaten küçük hacimli bir kitap, çabucak okunuyor. Bu arada  Proust' un Kayıp Zamanının İzinde serisini üçüncü kitabı Guermantes Tarafı na başladım. Yavaş yavaş okuyorum. Şimdi böyle yazınca okuma yelpazemin çeşitliği beni de güldürüyor:) Keskin çizgilere gerek yok. Distopik bir dünyada geçen bir mangadan sonra Proust okunur mu? neden olmasın?

Su kesintileri artık belediyenin açıklama ya da şu şekilde olacak dediği bir plan program sunmadığı boyutta ve düzensizlikte devam ediyor. Binalarında depoları olanların fark etmediği, deposu olmayanlarınsa  her an tetikte olduğu garip bir hal oldu. Binada ortak bir su deposu yaptırma fikrinde ortak bir karar alınmasına ömrüm vefa eder mi bilmiyoru. sabah gözümü açar açmaz (sabaha karşı oluyor genelde) bulaşık makinesi, çamaşır makinesi çalışmaya başlıyor. Korkarak banyoya giriyorum. Hava da gözünü karartıp karartıp geçiyor. Yağmur filan hak getire. Aaa rüyamda kar yağıyordu, bak şimdi geldi aklıma:))
Suların kesilmediği bir hafta olsun...

 

Yorumlar