14 Haziran


 Roberto Bolano' nun Gerçek Bir Polisin Hikayesi kitabının önsözünde "2666 gibi bitmemiş bir roman olsa da tamamlanmamış değildir, çünkü yazar için önemli olan onu bitirmek değil, ilerletebilmektir." cümlesini görünce beni neyin beklediğini anladım. Yazarın ölümünden sonra bir araya getirilmiş bir kitap bu. Bolano' nun  marjinal kahramanları, uçlarda kurgular  eşliğinde derin ve zor bir okumaya sürüklüyor sizi. "yazar onu kaleme alırken romanın sonu en önemli konu olmadığı gibi, çoğunlukla bunun ne şekilde olacağı belli değildir. Önemli olan okurun yazının akışına eş zamanlı olarak katılabilmesidir." diyor. Zaten kitabın adını koyarken "polis esasında bu sefil romanı boş yere düzene sokmaya çalışan okurun ta kendisidir. " der. Tıpkı hayatımız gibi. Şahane cümlelerin arasında ilerlerken bir anda nerede olduğunu fark edip, hikayeden hikayeye atlarken nasıl sorusunu bir kenara bıraktırıyor. Devam kitabı değil. 2666' dan tanıdık karakterler var ama kitabı okumadıysanız da sorun olmaz. 

Yine bir sürü kitabı birlikte okuyorum:) Yaşam ve Yazgı kocaman cüssesiyle çok hüzünlü bir tarih barındırıyor. İşte Geldim Deniz Kenarı Selçuk Altun' un son kitabı, ne okuyacağımı, okumadan tahmin edebildiğim, kahramanlarından kurgusuna kadar ayak izlerini takip edebileceğim bir okuma olacağını bilerek başladığım bir kitap. Güvende olma hissi veriyor, sürpriz son beklemiyorum.
Suçluluk Sorunu suç türleri ve kollektif sorumluluk üzerine bir kitap. Suçun daima geçmişte kalana dair olduğu doğrudur. Ama geçmişe ilişkin suç, o dönemi yaşayan kuşağa tümüyle sirayet etmiş bir suçtur. Söz konusu dönem çoktan tarihin tozlu sayfalarında kalsa bile, gölgesi şimdinin üstüne vurur ve sonraki kuşaklara da bir tür suçluluk duygusu bulaştırır... (Gökhan Yavuz Demir arka kapak)

Bilge' nin sınav koşturması başladı, YKS kampına gidiyor, ardından matematik kampı, sonra okul... Kamp deyince daha sevimli olduğunu düşünmüşler sanırım, bana bu yaz bir yere gidemeyeceğimi hatırlatıyor. 
Efes' i daha evvel hiç gitmediğimiz ama iyi geri dönüşler duyduğumuz bir veterinere götürdük. Ufak ama Efes' i çok rahatlatan bir işlem yapıldı. Duyarlı olduğu antibiyotiklerden (üç tane var) ikincisine başlandı(ilki işe yaramamıştı). Damar yoluyla günde üç kez verilmesi gerekiyor. Bunu yapabileceğimi söyleseler hayatta inanmazdım. Bu arada idrar kanalından çıkmış dizili taş sırası gördüler. Müdahale etmeyelim kendi düşürür dediler hafta sonu bezinde  kocaman bir taş buldum. (mercimek kadar) Hala biraz zorlanarak yapıyor. Hepsinin düştüğünü sanmıyorum. Antibiyotik bitince tekrar götürüp baktıracağız. Allahtan keyfi yerinde, üriner mamaya geri döndü, yeni bir marka aldım. Pek sevdi deli gibi yiyor. Kısırlaştığından bu yana üç kilo almış. Aman dikkat edin dedi hekim. Ölçerek mama koymaya başladık. Dün akşam ilk kez boş mama kabını yalarken gördüm:) Koca sakın ha diye beni yanından yolladı ama daha sonra kuşlağıma kırt kırt mama yeme sesleri geldi:) Dayanamadım, gözümün ta içine baktı dedi. İyileşsin hele daha sonra bakarız yemesine fikrinde görüş birliği yaptık.

İyi bakın kendinize.

Yorumlar