16 Haziran


 Ortasında evimizin olduğu yokuştan bahsetmiştim. Zaten Ankara' nın en yokuşlu ilçesinde oturuyoruz. Yaklaşık bir yıldır her sabah evden çıkarken, aşağıdan el ele tutuşmuş beş yaşlarında bir oğlan çocuğu ve otuzlarına yaklaştığını düşündüğüm, yorgun yüzlü ama güzel bir kadın yavaş yavaş yokuşu çıkıyorlar. Telaşsız, sakin, çoğu zaman çocuk bir şeyler anlatıyor, annesi adımlarını ona uydurmuş. İkisinin de ses tonu sakin. Uzun zamandır selamlaşıyoruz, günaydın diyoruz birbirimize. Bazen yokuşun iyice dikleşen kısmında çocuğu annesinin kucağında görüyorum, yine telaşsız yavaş yavaş yürüyorlar. Karlı bir günde de, yağmurda da aynı sakinlikte yürüyüşlerini hayran hayran izliyorum. 


Çocukluğumdan beri, tez canlı olmak, bir işi hemen halletmek çok büyük bir marifetmiş gibi söylendi. Hatta kız kardeşim ailede yavaşlığıyla bilinen yengemin ismiyle çağrıldı daha hızlı olması gerektiğinde. Yazık ikizleri olunca ne yavaşlığı ne sakinliği kaldı, uzun zamandır da yengemin ismini kimseler söylemez oldu. 
Bir yere gideceksem illa erken giderim, ödemelerimi mutlaka gününden önce yapar, hediye yollayacağım insanlara günler önce yollarım, kutlamalarım hep erkendir. Olur da bir şeyi unutursam uykularım kaçar. Eve varmadan çok önce anahtarlarımı çıkartır, telefonumu, bilgisayarımı şarjı bitmeden elektriğe takarım. 
Yemeğimi yavaş yemeye odaklansam da, yine  herkesten önce bitiririm. 
Böyle yazınca ne kadar yorucu olduğunu düşünüyorum. Koca' mın en sevdiğim huyudur, zerre telaşı yoktur. Sakince yapar ne yapacaksa. Bu sakinlik yanında özende getirir, dibim düşer keşke ben de olabilsem derim. Denerim, denerim ama içime konan kurdun beni kemirmesini engelleyemem...

Ihlamurlar çiçeklendi, Efes daha iyi...

Yorumlar

  1. Ne kadar güzel bir yazı, ben de senin gibiyim, hep önceden hazırlıklı, telaşlı.

    YanıtlaSil
  2. kendimi okudum diyeceğim çok klişe olacak. Ama eşim de benim gibi. Efes gibi bir köpeğim olsun istiyorum hep .

    YanıtlaSil

Yorum Gönder