Sabah...

Sabahları en geç altı buçukta kalkıyorum. Daha erken uyanırsam azıcık yoga yapıyorum ama bu aralar alarm sesiyle anca  uyanıyorum. Kahvaltı ve Bilge' ye yanına atıştırmalık hazırlıkları derken,evden çıkmamız pazartesileri hariç sekizi buluyor. Pazartesi biraz daha erken çıkıyoruz. Nedendir bilemedim pazartesi insanlara bir haller oluyor, siz deyin sendrom ben diyeyim afyon patlayamaması  ilerleyemeyen bir trafikte mahsur kalıyoruz. Arabaya binmeden Efes şöyle bir dolaşıyor, acil çiş falan varsa diye. Arabaya yerleşince Bilge kulaklıklarını takıp bizle tüm bağlantısını kesiyor:))

Sokaktan caddeye çıkarken havalar hep böyle gitse keşke diyorum. Malum bizim oralar hep yokuş, kış kabusa dönüyor:(( Etrafta trafik polisleri var, aklınıza öylece duran insanlar , üniformaları olmasa otobüs bekliyormuş izlenimi getiriyorlar.
 Protokol yoluna sapmadan köşedeki sık dikilmiş ağaçlara bakıyorum, Efes' i bıraksam hepsine tek tek işer mi diye düşünmeden edemiyorum. Trafik sıkışmaya başlıyor. Duraklarda gözleri yarı kapalı, kafalarında kocaman kulaklıklı öğrenciler, kaldırımda hızlı hızlı yürüyen insanlar. Kadınların çoğunda bez çanta (yaşasın). Tiyatro binasının önündeki bankta her sabah gördüğüm dağınık topuzlu kadın, telefonuna bakıyor, belki sigara içiyor. Belki aynı kadın olmayabilir, miyopuma fazla güvenemiyorum.Kafamı diğer tarafa çevirince meclis parkının güneş gören kocaman ağaçları, ağaçların üzerine vuran güneş, yeşilin bi dolu tonu. Bir ara uzun uzun yürümeli burada...
Alt geçit tıklım tıklım, yine sağ taraftaki yoldan hızla gelen korkunçlu belediye otobüsü aklımı alıyor...Koca söyleniyor, mırıl mırıl...

Genel kurmayın oradaki trafik ışığı kırmızı yanıyorsa kedi her zaman süt içmez diyorum.Yeşil ışık yanıyorsa değmeyin keyfime.

Okulun kapısının karşısında Bilge' yi bırakıyoruz. Bilge karşıya geçip bir arkadaşıyla sarılıyor.Biz hala hareket etmeden okula girmesini bekliyoruz. Kapıda konuşmaya devam ediyorlar, sanki okuldan kaçalım diye konuşuyorlar gibi değil mi derken, içeriye giriyorlar. Tuttuğum nefesi bırakıp, ofise yöneliyoruz:)) Efes' i parkta gezdiriyorum, yan taraftaki liseden çocukları beden eğitimi öğretmeni, kısacık parkurda koşturmaya çalışıyor. Çok başarılı olduğu söylenmez. Çocuklar yaygara yaparak ve koşuyormuş gibi olunca Efes sinirleniyor( ya da ben öyle var sayıyorum). Çocuklara havlamaya başlıyor, tasmasının yettiği kadar arkalarından koşturuyor, ben de onun arkasında tasmayı toparlamaya çalışıyorum. Çocuklar bildiğin hızlanıyorlar, öğretmenleri Efes' teşekkür edip başını okşuyor. Efes ona da havlıyor, çocuklar kırılıyor gülmekten... Ofise yöneliyoruz. Efes ödül çubuğunu alıp köşesine yöneliyor, ben de kahve demlerken bu yazdıklarımı düşünüyorum:))


Yorumlar

  1. Mutlu sabahlarrrr, kahve kokulu, oh mis <3

    YanıtlaSil
  2. O kadar ama o kadar özledim ki güne erken ve dinç başlamayı.... Ve uzun zamamdır dilimde olan bu duyguyu bir türlü gerçekleştiremiyorum.
    Sanırım bende bizim kız ojula başlayınca kapısından ayrılmıycam....😬

    YanıtlaSil

Yorum Gönder