27 Kasım

Hafta sonu katıldığım 200 saatlik yoga uzmanlık programının ilk modülü vardı. Sabahtan öğleye kadar yoga yaptık. Hiç bu kadar uzun matın üzerinde kalmamıştım. Öğleden sonra ise teori dersi vardı. İki gün böyle geçti. Efes dibimden ayrılmadı, havada da yağmur, rüzgar fırtına Allah ne verdiyse şeklinde bir hal. Sabah akşam gezmeleri mecburen kısa tuttuk, paşam biraz bozuldu bu işe.
Arada Han Kang' ın Beyaz Kitap' ına başladım, baktım yarısına geliyorum, zor bıraktım. 

 Bu sabah dışarı çıkmamızla kar yağmaya başladı. Normalde suratım düşerdi kar yağışını hiç sevmem der dururdum ilk kez bu kadar keyifli ve büyüleyici geldi. Uzun uzun yürüdük, köpek kakasına basmışım yol boyu gördüğüm su birikintilerinin hepsine girip zıpladım:))Kar usul usuldan tipiye çevirdi, ağzım burnum dondu. İki saat sonra aklımda  kahve kokusu, eve döndük. Ben işlere daldım, Efes halı gibi serildi yanıma. Efes'in üzerine düşen güneş ışığını görünce, pencereden dışarıya baktım kardan iz kalmamış. Rüya gibiydi. Gerçi akşam gezmesinde geriye ayazının kaldığını gördüm. Bu sefer çok uzatmadık, bir saat sonra el parmaklarımı hissetmemeye başlayınca eve döndük. 

Yürümenin Felsefe' sinde yürümenin tek başına yapılması gerektiğinden bahsediliyordu. Kendi ritminde, kendi zihninde kalmak zamanı yavaşlatmak gibi. Gerçi tek başıma değilim ama Efes'le uyumlu bir ritmimiz var ve onun konuşmuyor olması muazzam bir şey:)

Yorumlar