16 Ocak
Korfu Üçlemesinin son kitabı Tanrıların Bahçesi az evvel bitti. Oldukça keyifli, meraklı bir çocuğun gözünden kardeşleri, tatlı anneleri ve arkadaşlarıyla , onlara eşilik eden çeşit çeşit hayvanın hikayesini okumak keyifliydi. Aklıma Antalya' ya taşındığımız ilk zamanları geldi. O vakitler (1987) amcamlara yakın olsun diye tutulan ev gecekondu olduğu için, biz çocuklar için şahane görünen ev, annemi dehşete düşürmüştü. Evin önünden geçen küçücük kanallardan su akardı, sanırım bahçe sulamasında kullanıyordu bu su ve Düden Şelalesi' nin suyu olduğu söyleniyordu. Antalya' mın inanılmaz sıcağından bunalan küçük kardeşim bu sudan çıkmazdı. Hayatımda ilk defa kertenkeleyi, kocaman fareleri, yakarcaları bu iklimde görmüştüm. Gece uyuyabilmek için havluları bedenimize sarıp yatardık. İlk kez bahçedeki zeytin ağacını görüp, yeşil zeytini ağzıma atmıştım, ayyy korkunçtu. İnsanların zeytini yenilebilir hale getirmelerini nasıl akıl ettiklerine hala şaşarım. Evin önündeki kocaman ceviz ağacındaki geveze çekirgelere küfür etmeyide ilk kez o zaman deneyimlemiştim. Bahçe duvarlarından sarkan narlara, mandalinalara, limonları ve kimsenin onları ellemeyişine şaşırıp kalmıştık. Erkek kardeşimi akrep sokmuştu, komşu kadının bir yılanı kovalayıp öldürdüğünü hatırlıyorum ve insanların " eşi de vardır, eşsiz gezmez bunlar" deyişini. Uzun zaman yılandan deli gibi korkup, yalnız kalan yaslı eşle karşılaşmamayı dileyerek uyuduğumu hatırlıyorum.
Bak şimdi düşününce oldukça keyifli zamanlarmış ama yıllarca hayatımızın en berbat zamanı diye anılınca unutmuşum bunları...
Ne zaman, zaman hızlansa bana bir sakarlık geliyor. Domates sosunu dolaptan alırken düşürdüm. Tabi kırıldı, ortalık kızardı. Camları toplarken baş parmağım kesildi ve kanamaya başladı. Acımayan bir kesiğin bu kadar kanaması normal mi derken, üç kez yara bandı değiştirdim. O ara fırından pişen keki çıkartırken işaret parmağımı yaktım. Yanık kesik kadar insaflı değildi, ne acıdı. Kantaron yağı falan çok sonra durdurdu acısını. Tüm bunlar olurken Efes' in bana hiç yanaşmadığını fark ettim. Sanırım bu sakarlık etrafa "tehlikeli" sinyali yayıyor. Bu sabah daha normale döndüm sanırım, meditasyona oturunca geldi yanıma:)
Hava günlerdir yağıyor ama toprak kokusu şahane, hava da asılı kalmış gibi. Derine daha derine çekmek istiyorsunuz. Dün yağmurun dinmeyeceğini fark edince, giyinip çıktık Efes' le. "Kısa tutalım yürüyüşümüzü" desem de bizimki yine bildiğini okudu. En son ikimizde ıslak itlere dönmüş vaziyetteyken parka yönelen Efes' e "baba gelmiş evde bizi bekliyormuş " dedim. Anında kulaklar kıpraştı yanıma geldi "çok salaksın her seferinde bunu yiyorsun" derken kafamı kaldırdım, bizi sevmeyen imam efendiyle göz göze geldim. Başının üzerinde, cami duvarına mor boyayla yazılmış "öp kendini" yazısını gördüm. İmam gidene kadar dudaklarımı ısırdım, sonra bastım kahkahayı, yağmur hızlandı, biz yavaş yavaş eve geldik. Önce Efes'i, sonra banyoyu pakladım. Eve ilk Bilge geldi, " Babamı çok çalıştırıyorsunuz yine beni alamadı "dedi, Yüzüne baktım" öp kendini" dedim....Ürktü galiba:)
:))) çok tatlı bir yazıydı, her satırını gülümseyerek okudum.
YanıtlaSilsulama kanalları kelimesi bana hep boğulan çocukları hatırlatır, duygusu ağır bir kelimedir ama burada okuyunca, çocukluk ne güzel şey ya...... kanal bile bir cennet...
Beni en çok korkutan şeylerden biri, çocukluğu kötü geçmiş insanlardır. Bunu bir ara yazayım...
Köpeklerin de bu "seni severim ama tuhafsın biraz bugün, uzak durayım" halleri :)))
Aslında sulama kanallrının evlerin önünden gecenine arık derlerdi ve derin degildi 40-50 cm derinigi ancaydi biz kenarina oturunca ancak bacaklarimizin yarisi siğiyordu:) köpek halleri şahane yıllardir birlikteyiz hey yeni halini kesfediyorum:)
Sil