19 Ocak
Bu yakışıklı dokuz yaşına girdi, Daha soğuk ve karlı bir ocak sabahında dükkanın kepenklerine bağlanmış bulmuştuk.Daha evvelki köpeğimiz pekines cinsiydi, devasa gelmişti sanırım bu sebepten. Hatta gezmeye çıkarttığım ilk seferde kakasını görünce şok olmuş ve bir süre bunu poşete nasıl sığdıracağımı hesaplamıştım:) Sonradan aslında güdük ya da minyon diyebileceğim bir golden olduğunu öğrenince gözüme daha minnoş görünmeye başladı. O kadar hareketli, o kadar başına buyruktu ki. Adını eşim koydu (Bilge' nin adının da o koymuştu adam seviyor bu işleri ) Efes olsun dedi. Olsun dedik. Bir süre kapımıza bağlayıp gidenlerin, geri gelip alacakları endişesi duyduğuma inanamıyorum. Benim iyimser saf yüreğim:) Eve getirdiğimiz ilk gün salondaki halının üzerine yattı, koltuklara çıkmaya çok sonra ikna oldu. O kadar derin uyudu ki... Onunla birlikte çok şey yaşadık, iyi insanlar, kötü insanlar ve muhteşem köpekler tanıdık. Onun bir türlü çaresini bulamadığımız hastalığıyla kendimi terapi koltuğunda buldum. Her şerrin hayrı sahiden var sanırım. Onu kapımıza bağlayan şer bize getirdi, çaresiz hastalığı hayatıma kendime yapabileciğim güzelliklerden terapiyi kattı. Farkındalığımı ne kadar arttırdığını hep paylaşıyorum zaten. Çok kızmayı, bu kızgınlıkla baş etmeyi öğrendim. Sabırlı olmayı, hayır demeyi de bu adam öğretti bana. Hastalığından sonra aramızdaki bağ daha derinleşti. Hala çok korkuyorum ağrısı, acısı olacak diye. Yapabileceklerimle yapamayacaklarımın sınırlarını da böylece öğrendim. Önemli olan şimdi, şimdinin tadını çıkartmak.
Güzel oğlum, tüyün kadar ömrün olsun, iyi ki geldin, iyi ki bizimlesin...
Yorumlar
Yorum Gönder