16 Mart


 Dün akşam üzeri yürüyüşünde önce pırıldayan güneş inanılmaz bir hızla, kapalı havaya, oradan yağmura ve doluya evrildi. Önce telaşla koşturmaya başladım baktım Efes hiç oralı değil. En sevmediğim şey, çocukların, yaşlıların ve köpeklerin çekiştirilmesinden hiç hoşlanmadığım aklıma geldi. O arada kulaklığımda şu şarkı çalmaya başladı. Başımı kaldırdım yukarı yüzüme pıt pıt yağmurlar düştü, ah çok iyi hissettim. Eve gelince Efesi küvete attım, bir güzel çitileye çiteleye yıkadım. Ardından uzun uzun  kuruttum. O kadar yorulmuşum ki ikimiz de ters düştük. O sıra Bilge geldi iyi ki doğmuşum havasına iyice girmiş vaziyette:) Koca' da o ara elinde kocaman pastayla geldi. Mumlar üflendi, şarkılar söylendi, hav havlandı. Güzel bir akşam oldu.

Kayıp Kentin Radyosu bitti. Güzel bir kitaptı. Başka bir dünya gibi görünse de bildik bir dünyada nasıl çıktığı bilinmeyen bir savaş, hileler, işkenceler, kayıplar. Kayıplarını arayan insanlar ve bu arayışa eşlik eden bir radyo. Radyoda programı sunan Norma' nın da eşi kaybolanlar arasında. Arayış farklı yerlere götürürken, sadakatin, yasın anlamı da değişiyor. 

Bu ara yüksek sesle okuduklarımı ve dinlediklerimi söyleyince delice bir şeylerin sınırlarında gezdiğimi fark ettim. Proust' un Kayıp Zamanın İzinde Serisi'nin 2. kitabı Çiçek Açmış Genç Kızların Gölgesinde ' ye yavaştan başladım. Kızkardeşle Mesnevi okumalarımız düşündüğümüz hızda olmuyor. Tasavvuf bilgisi de gerekiyor gibi, o yüzden haftada bir gün konuşmaya karar verdik. Belli bir sayfa belirleyip okuyoruz, ikimizde bir miktar araştırıp didikliyor sonra konuşuyoruz. Aynı şekilde haftada bir günde kuzenimle Nıetzsche' nin Güç İstenci' ni okuyoruz. Nihilizmin kuyularına dalıp dalıp çıkıyoruz:) Derken ölmeden önce yapılacaklar listemde yıllardır duran Turgut Uyar' ın Tutunamayanlar okumasını modifiye ederek dinlemeye çevirdim. Şerif Erol Storytel' e okumuş, pek de güzel olmuş. Dinlerken uzun uzun kaybolup sonra yolu tekrar bulmak, ayyy çok sıkıldım derken, dur bakayım ne olacak demeler, sonra biraz geri alıp alıp nasıl yani diyerek dinliyorum:))  Araya Yakup Kadri' nin Sadom ve Gomore' sini ve Mehmet Eroğlu' nun Sakin Adamın On Günü  girdi. Eğitim okumalarım azaldığı için biraz böyle açıldım galiba. Zaten gün içinde biri birinin önüne geçse de bir şekilde akıp gidiyor. 

Kalkıp hazırlanayım Bilge' yle Tunalı' da buluşacağız. O sınavdan gelecek, yemek yiyip, on beş matinesinde Oyuncu-Ben Feuerbach oyununu izleyeceğiz.

Keyifli bir hafta dilerim...

Yorumlar