10 Aralık


Bu oyuncak panda (pandadır heralde) nerdeyse on gündür bu halde. Yolumuzun üzerindeki binanın bahcesinde böyle duruyor.Evden atıldı sanırım, ama böyle mi atılır?  Efes gördüğü günden beri merakla bahçe demirlerinin önünde bir ona bir bana bakıp duruyor. Canlı olmadığına bence ikna olmadı. (nasıl içgüdüleri var bunların anlamadım avcı filanlar güya)
Bilge' nin hava niye bu kadar kötü derken ki bakışlarıyla bakıyor bana. İşin kötüsü görünen taraf binanın yan bahçesi, oraya girme şansım da yok. Umarım tez vakitte biri kaldırır olduğu yerden.
Dün o kadar çok işim vardı ki, evin içinde o kadar koşturmayı nasıl başardım bilmiyorum. Bir ara bilgisayarı şarja takarken yoga desimi kaçırdığımı fark ettim. Alternatiflerime bakıp aksam 19:30 da kitaplarını hayranlıkla okuduğum bir hocanın dersini buldum. Akşam gezmesinin basinda ve sonunda evden atılan pandayla oyalandiktan sonra, biraz da ıslanarak eve geldik. Bizimkiler dönmeden sakinlikte  kitap okudum, kahvem de o saate kalmıştı.
Sonra akşam telaşı derken ders vakti geldi. Serdim matımı ve resmen debelendim ter revan ve içtigim kahvenin beni tırmalamasıyla. Hoca yaş aldı biliyorum ama sanki gönlü geçmiş yogadan. Online bir grupta ekranın karşısında plansız, programsız aklına geldigi gibi yoga yaptırdı. Pozların adını dahi söylemeyip, garip bir sekilde tarif etti. Niye katlandım buna sahiden bilmiyorum. Aslında biliyorum hayır diyemeyen yanımdan dolayı. Ayıp olur gibi, ya çık git işte. Neyse ders bitti, hemen bir duş alıp ağrı kesici ve yanında papatya çayıyla yine ekranın karşısına gectim. Bu sefer haftada bir toplanılan " kadın çemberi" ne katıldım. Aslında çember sadece ama hep kadınlar geliyor. Erkekler dertlerini anlatmayı sevmiyorlar sanırım. Çemberin bir iki kuralı var, ortak bir tema belirleniyor dün akşamki tema eksik, yetersiz hissetmekti. Dileyen konuşuyor, yargılamak, sorgulamak, çözüm bulmak yok. Ekranda tanımadığınız yüzler, tireyen sesler, bazen kahkahalar, bazen gözyaşları var. Önce dert kuyusu muyum ne işim var demiştim. Sonra merak ettim, bir girer çıkarım dedim. Kaldım,bir aydır her hafta katılıyorum, ilk kez dün akşam konuştum, garip bir his bu. Biraz burayı hatırlatıyor bana:)
Yatağa girdiğimde uzun süre uyuyamadım. Bir kac gecedir böyle. Biraz debelendikten sonra beden tarama meditasyonu yapmaya başladım. Hiç tamamlayamıyorum, üst bedene çıkamadan uyuya kalıyorum. Aslında imgeleme ve nefesin birlikte yapıldığı bir tarama bu. Ben hep aşağıdan başlıyorum taramaya. Dikkatini ayak tabanlarına getir, buraya dogru burnundan nefes al, burnundan nefes ver rahatla ve gevşe. Ayak bileklerine doğru nefes al, nefes ver rahatla ve gevşe. Alt bacaklarına getir dikkatini, önüne ve arkasına doğru nefes al, nefes ver rahatla ve gevşe.... Böyle tüm vücudu tarıyorsunuz ve gevşetiyorsunuz. Meditasyonun sonunda uyumadan önce yapmıyorsanız tüy gibi hafifliyorsunuz. Kendi kendinize yapıyorsanız zihninizin bir yerlere kacması zor, bir başkası yaptırıyorsa yaramaz zihin rahat durmuyorsa onun içinde ufak bir tüyo vereyim. Zihnizin bir yerlere gittiğini fark ettiğinizde, hiç kızmadan gittiğu düşünceyi, ya da konuyu bir balon gibi düşünüp, balonun ipini 
bırakıyorsunuz. Bu farkındalık dikkat duygunuzu destekleyip, güçlendiriyor. Bence meditasyonun en güzel faydası bu.
Çok konustum yine:)
İyi bakın kendinize...



 

Yorumlar